17 Aralık 2012 Pazartesi

REKLAM BANKASI

Hikayemiz hayatını reklamcılık yaparak kazanan genç bir adamla ilgili. Genç adam bir zamanlar işten eve, evden işe giden bir bankacıydı. Sonra yaşadığı bir dizi absürt olay neticesinde kendini aranan reklamcılar arasında buldu.

Önce bankacıyken yaşadığı sakin (!) günlere şöyle bir göz atalım. Genç adam bankada gişe memuru olarak çalışıyordu. Disiplinli ve sert bir yöneticisi vardı. Yönetici mümkün olabilse yerlerinden kalkmamaları için gişede çalışanların altına bez bağlayacaktı. Gün içerisinde yemek saatleri ve tuvalet ihtiyaçları dışında pek yerlerinden kıpırdayamıyorlardı. Bu yetmezmiş gibi nerede enteresan ve sorunlu bir müşteri profili varsa genelde adamı bulurdu. Elindeki parayı doğru düzgün sayamayıp, eksik para verdiğini iddia edenler. Söylediklerini bir türlü anlamayan yaşlı teyzeler, amcalar. Kimliği yanında olmadan, hesap numarasını bilmeden işlem yaptırmaya çalışanlar. Sahte para ve sahte kimlikle gelen dolandırıcılar. Bu da yetmezmiş gibi müşteri şikayeti olması halinde yöneticisinden bir güzel temiz fırça yerdi. Eve geldiğinde eşi onu pek de güler yüzle karşılamazdı. Aldığı üç kuruşun masraflarını karşılamadığı telkinini yaptıktan sonra, isteyip de alamadığı şeyleri sıralardı. Sonra yemek yapacak vakti olmadığını, dışarıda yiyecek halleri olmadığına göre annesigile gitmek istediğini söylerdi. Adam yorgun argın olmasına rağmen kadınla beraber kaynanasına giderdi. Kaynana akşam boyu adama kibarca laf sokar, yöneticisinin gözüne girmesi konusunda ona nasihatte bulunurdu. Analı-kızlı adamın en kısa zamanda terfi etmesi gerektiğine karar vermişlerdi. Level atlayıp çocuk sahibi olma aşamasına geçmeyi, bu koşula bağlamışlardı. Adam söylenenleri kuzu kuzu dinledikten sonra başını sallayıp tasdik ederdi. Kadının annesine gitmedikleri zamanlardaysa standart menü olan çorbalarını içtikten sonra televizyonun karşısındaki koltukta konuşmadan otururlardı. Çünkü kadın sevdiği diziyi izlerken hipnotize olmuş gibi televizyona kilitlenirdi. Her gün mutlaka sevdiği bir dizi olurdu. Adam genelde sevmediği bu saçma sapan dizilere dayanamaz ve koltukta uyuyakalırdı. Kadın kocasını uyandırma zahmetine girmediğinden adam çoğu zaman gözünü koltukta açar, bir telaşla hazırlanıp işe giderdi. İşte adamın bir günü hemen hemen böyle geçerdi.

Şimdi de her şeye sebep olan o garip güne gidelim. Adam yine koltukta uyandı. Giyinip hazırlandı ama bu kez servise yetişemedi. Otobüse binmek için durağa yöneldi. Otobüs balık istifi dolmuştu. Hemen önünde dikilen bayan adama ters ters bakmaya başladı. Zavallı adamın kıpırdayabilecek kadar bile alanı yoktu. Bayanın yol boyunca yaptığı sapık muamelesine maruz kaldıktan sonra dayanamayıp birkaç durak öncesinde indi. İndiği durak bir mezarlığın önündeydi. Adam “Hiçbir şey boşuna değildir.” diye düşündü ve mezarlığa yöneldi. İşe zaten baya gecikmişti. Gişedeki arkadaşını aradı. Trafiğe takıldığı için işe yetişemediğini, yolda olduğunu söyledi. Uzun zamandır mezarlık ziyareti yapmamıştı. Bu ziyaretin sefil hayatını biraz olsun şirin göstereceğini düşündü. Hafta içine denk geldiği için mezarlık bir hayli tenhaydı. Yürüyüşüne devam etti. Yürürken bir yandan da mezarlıkta yatan tanımadığı merhumlara dua ediyordu. Kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı. “Çok şükür yaşıyorum, sağlıklıyım.” diye düşündü. Az ileride ellerini havaya kaldırmış bir kadın gördü. Bir anlam veremedi. Daha yakına gelince kadının etrafındaki tinerci çocukları gördü. Bir tanesinin elinde bıçak vardı. Tinerci bıçağını tam kadına saplayacağı sırada adam birden “Kıpırdama, polis!” diye bağırdı. Tinerci çocuk kadını ittirdikten sonra arkadaşlarıyla birlikte olay yerinden hızla topukladı. Kadın başını mezar taşına çarpıp, bayıldı. Adam koşarak kadının yanına geldi. Telefonuyla olayı polise ve acil servise haber verdi. Başına bela almamak için mezarlıkta uzak bir yere saklandı. Ambulans geldi ve kadını apar topar hastaneye kaldırdılar. Adam kadınla birlikte hastaneye gitmek istese de işe dönmek zorundaydı. İşe döndüğünde yönetici biraz homurdandı ama pek de bir şey demedi. Adam iş çıkışı hemen hastaneye gitti. Doktor kadının bir gün daha gözetim altında kalmasına karar vermişti. Polisler yanı başında pür dikkat kadının anlattıklarını dinliyordu. Kadın adamı görünce hemen tanıdı ve parmağıyla polislere işaret etti. İki göbekli polis kapının önünde duran adama doğru yürüdü. İfadesini alacaklarını ve olayla ilgili tanıklık etmesi gerektiğini söylediler. Karakola gittiğinde olaydan sonra yakalanan iki zanlıyı birden teşhis etti. Sonra eve gitmek istemediğinden tekrar hastaneye döndü. Kadın, adamı görünce sevgi dolu gülümsedi. İlk sözleri:

-          Teşekkür ederim. Siz benim kahramanımsınız. oldu.

Adam:

-          Rica ederim. İnsanlık göreviydi. Dedi.

Sonra aralarında koyu bir sohbet başladı. Sohbet o kadar koyuydu ki adam o gün eve gitmedi. Sabah olunca otobüsle direk işine gitti. Aynı hengameyle geçen bir iş gününün ardından yeni arkadaşına kavuşmak için hastanenin yolunu tuttu. Yolda kaynanası aradı. Eşinin onu merak ettiğini, eve gitmesi gerektiğini söyledi. Oysa onu çok merak eden eşi bu süre zarfında hiç aramamıştı. Telefonda kaynanasının uzun konuşmasını sakince dinledi. Ona iş arkadaşının kaza geçirdiğini ve hastanede ona refakat etmesi gerektiğini söyledi. Kaynanası bu geçerli sebebi makul buldu. Artık adamın özgür olduğu bir akşamı daha vardı. Neşeyle kadının kaldığı hasta odasına girdi. Yatak boştu, çünkü kadın taburcu olmuştu. Adam duruma çok bozuldu. Onca konuşmuşlardı ama ortada bir telefon numarası bile yoktu. Derken içeri giren hemşire, adama kadının notunu iletti. Kadın; bir kağıda telefon numarasını ve çalıştığı şirketin adresini yazmıştı. Adam kağıdı ceketinin cebine koyup, evine gitti. Karısı adamı kapıda güler yüzle karşıladı. Onu çok merak ettiğini ve özlediğini söyledi. Adam şaşkınlık içinde kadına bakakaldı. Kadın yemek için güzel bir sofra donatmıştı. Birlikte oturup afiyetle yediler. Sonrasında kadın adama arkadaşının durumunu sordu. Son derece ilgili ve içten davranıyordu. Adam “Acaba ölmek üzereyim de haberim mi yok?” diye düşündü. Uzun bir süreden sonra ilk kez beraber uyudular.

Belki mezarlıktaki kadının reklamcılıkla ilgisini tahmin etmişsinizdir. Kadın ünlü bir reklam firmasında çalışıyordu. Her reklamcı gibi biraz uçuk kaçık, biraz sanatçı, biraz çocuktu. Onun için annesinin mezarını ziyarete öyle elini kolunu sallayarak, olası tehlikeleri düşünmeden tek başına gitmişti. Kötü tesadüfler eseri tanıştığı adamı pek sevmişti. Tabi şimdi aklınızdan neler geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum; “Yeni bir aşk mı doğuyor?” diyorsunuz. Ama peşinen söylemeliyim ki; düşündüğünüz gibi değil. Kadın adamı sohbetinin uyduğu kafa bir arkadaş olarak, adamsa kadını mutsuz hayatından bir süre uzaklaşabildiği bir sığınak olarak görüyordu.

Kadın hemşireye telefonunu ve şirketinin adresini verirken adamın gelebileceğini pek de düşünmemişti. Ama öyle olmadı. Ertesi gün adam kadınla görüşmek için kapıda bekliyordu. İki arkadaş kaldıkları yerden sohbet etmeye devam ettiler. Adam laf arasında iş hayatından ne kadar mutsuz olduğunu söyledi.

Kadın gayet ciddi bir yüz ifadesiyle:

-          O zaman bugünlük bizimle çalışmayı dene. dedi.

Adam bu teklifi hemen kabul etti. Ne de olsa kaynanasını hastaneye götürme bahanesiyle bir günlük izin koparmıştı. Beraber yandaki odaya geçtiler. Kadın önce iş akış şemalarını çizdi ve uzun uzun anlattı. Sonra adama bir paket nevresim takımı ile beraber bir adet rüzgar türbini, çamaşır makinası ve bir plaza maketi uzattı.

-        Şimdi gördüğün üzere sana birbiriyle ilgisi olmayan bir sürü ürün verdim. Bir holdingle anlaştık. Bu holdingin bünyesinde; tekstil, gayrimenkul, beyaz eşya, enerji alanlarında faaliyet gösteren şirketler var. Elindeki her bir ürün grubu için slogan hazırlayıp, reklam metni yazmamız gerekiyor. Bu projenin bir son teslim tarihi var. dedi.

Son olarak da kalın bir dosya uzattı.

-       İşte bu dosyanın içinde şirketin beklentileri yer alıyor. İçinde benim de notlarım var. İncele. Bir ay vaktin var. Dilersen evde de çalışabilirsin. Nasıl rahat edeceksen. Sormak istediğin her soruyu çekinmeden telefonla sorabilirsin. Dedi.

Adam teşekkür etti. Maketlerle ve kalın dosyayla beraber şirketten ayrıldı. Eve geldiğinde karısı ağlıyordu.

-          Belli etmesem de seni sevdiğimi biliyorsun. Söyle bana kim o? Beni kiminle aldatıyorsun? Diye sordu.

Adam ne olduğunu anlayamadı.

-          Seni aldatmıyorum. Bunu da nereden çıkardın? Diye sordu.

Kadın, adamın eve gelmemesinden şüphelendiği için iş yerini aramıştı. Adamın kaza geçiren bir iş arkadaşı olmadığını ve bugün izinli olduğunu öğrenmişti. Adam olan biteni anlatıp elindeki dosyaları gösterdi. Bunun üzerine kadın müthiş bir hışımla dosyayı yere fırlattı. İçindeki tüm kağıtlar yere saçıldı.

Adam evlilikleri boyunca ilk kez çok sinirlendi.

-   Bence izlediğin diziler senin beynini sulandırmış. Artık gerçek hayatla ilgini koparmışsın. O kafanda kurduğun entrikalar anca dizilerde olur. Diye bağırdı.

“Bu sözlerden sonra kapıyı çarptı gitti” dememi beklersiniz belki ama gidecek başka yeri olmayan kahramanımız kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp eşinden sesini yükselttiği için özür diledi. Aldatılmadığını anlayan karısı kısa sürede normal rutinine döndü. Her akşam eskisi gibi ya dizi izliyor ya da annesine gidiyordu. Adamsa artık eskisi gibi değildi. Her akşam aldığı dosyayı karıştırıp, ürünleri inceliyordu. Kadın diziyi izliyor, o da aralardaki reklamları izliyordu. Artık adamı hayata bağlayan bir hobisi vardı. Hayatına bambaşka bir renk gelmişti.

Aradan geçen bir hafta sonunda adam çalışmalarıyla beraber reklamcılık firmasının yolunu tuttu. Tüm ürünler için hem slogan hem de reklam metni yazmıştı.

Belki bu acemi reklamcının hazırladıklarını merak etmişsinizdir. O zaman başlıklar halinde hazırladığı çalışmaların şöyle bir özetini geçelim.

NEVRESİM TAKIMI

Slogan:

“Kışkırtıcı moda”

Reklam Metni:

"Bu tekstil markası reytingi yüksek bir çok diziye sponsor oldu, olmaya da devam ediyor. Dizilerde onun ürünleri kullanılıyor. Önce ürün yerleştirme yapılan bu dizilerden kısa kısa kesitler alınır. Böylelikle nevresim modellerini içeren hızlı nostaljik bir geçit töreni yapılmış olacak. Sonra da “Modayı yakalayın” vurgusuyla yeni güncel tasarımlar sunulur."
RÜZGAR TRİBÜNÜ MAKETİ

Rüzgar Tribünleri doğa dostu yenilenebilir enerji kaynaklarından bir tanesi.

Slogan:

“En Güzel Miras”

Reklam Metni:

"Önce ekranda rüzgar tribünleri görünür. Sonra bir anda çocuklar ellerindeki rüzgar gülleriyle tribüne doğru koşarlar. Bu sırada tok bir ses şu sözleri söyler:

- Ekonomik açıklar birbirimizden, ekolojik açıklar ise gelecek nesillerden çaldıklarımızdır. Gelecek nesillere temiz bir doğa bırakma idealinizde sizinleyiz.”

PLAZA MAKETİ

Slogan:

“İkinci eviniz”

Reklam Metni:

"İşyerlerinin bulunacağı bu plazanın önünde müthiş bir insan kuyruğu oluşur. Bu insan kalabalığını haber yapmak için gelen muhabir birkaç kişiye neden burada toplandıklarını sorar."

Biri:

-          Burası İstanbul’un kalbi. Her yere yakın, ulaşım rahat. Böyle bir yerde çalışmak istiyorum. Der.

Diğeri:

-          Manzarasını görmüyor musunuz? Günümün büyük çoğunluğu işte geçiyor. Böyle bir yerde geçse bu hiç de sorun olmazdı. Der.

Bir diğeri:

-       Önceki çalıştığım yer, isim vermeyim, bodrum katta bulunan havasız bir ofisti. Yanlış anlamayın. Şirket çok bilindik, büyük bir şirket. Hatta yeri de çok merkeziydi. Ama arkadaşlarımı iş yerime davet etmeye utanıyordum. Eğer kabul edilirsem, böyle bir yerde çalıştığımı arkadaşlarıma gururla söyleyebilirim. Der.

Muhabir kameraya döner ve:

-    Gördüğünüz gibi bugün bu kalabalık işine gitmek yerine şansını denemek için buraya geldi. Çünkü arkamda gördüğünüz plazada çalışabilmek bir statü göstergesi olarak görülüyor. Bize de bu adaylara görüşmelerinde başarılar dilemek kalıyor. Gelişmeleri bildirmeye devam edeceğiz. der.

Çamaşır Makinesi:

Slogan:

“Zaman size kalsın”

Reklam Metni:

Zaten bu şirketin kullandığı kendi markasıyla özdeşleşmiş transformers şeklinde robotlar var. Bence burada vurgulamak gereken en önemli şey geri getirilemeyecek zaman. Bu reklam şirketin tüm beyaz eşyalarını kapsayabilir.

"Bir çocuk annesiyle oyun oynamak için yanına tek tek oyuncaklarını getirir. Anne bir dakika oğlum der. Hemen ekranın altında kronometre işlemeye başlar. Banyoya gidip çamaşır makinasının düğmesine basar, mutfağa gidip bulaşık makinasının düğmesine basar, fırına gidip düğmesine basar, bilgisayarının yanına gidip kapama düğmesine basıp döndüğünde bir dakikası dolmuştur. O çocuğuyla oyun oynarken içeride robotlar harekete geçerler ve işleri yapmaya başlarlar. Ekranın altında “Çocuğunuzla oynayacağınız zaman size kalsın.” yazar."

Sonraki reklamlarda; “Eşinize ayıracağınız zaman size kalsın.”, “Arkadaşlarınızla sohbet edeceğiniz zaman size kalsın.” gibi sloganlarla yeni reklam metinleri yazılabilir.

Kadın; adamın bir haftada bitirip getirmesine çok şaşırmıştı. “Acemi cesareti.” Diye düşündü.

Adama:

-          Ben çalışmalarını bir inceleyim. Sonra seni ararım. Dedi.

Adam büyük bir heyecanla beklemeye başladı. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün derken tam bir hafta sonra kadın aradı.

-   Çalışmalarını beğendik. Maşallah reklam bankası gibi çalışmışsın. Çok umutlanmanı istemiyorum. Bazı düzeltmeler ve eklemeler yapıp fikirlerini şirketin onayına sunduk. dedi.

Adam çok sevindi. Kadının sözlerine aldırış etmeden umutlandı. Aradan bir hafta daha geçti. Holding adamın iki reklam fikrini onayladı. Reklam çekimleri yapıldı. Tahmin edeceğiniz üzere kadın patronuyla görüştü ve adamı iş görüşmesi için çağırdılar. Sonraki süreçte adam bir gişe memurundan bir reklamcıya dönüştü. Daha çok para kazandı ve bu durum eşini çok mutlu etti. Belki iletişimsizlikleri hiç değişmemişti ama artık hiç tartışmıyorlardı. Kaynanası ona laf çakmıyordu. En önemlisi eşine aşık olmasa da, aşık olduğu bir işi vardı.

Hiç yorum yok: