Hikayemiz hayatını reklamcılık
yaparak kazanan genç bir adamla ilgili. Genç adam bir zamanlar işten eve, evden
işe giden bir bankacıydı. Sonra yaşadığı bir dizi absürt olay neticesinde
kendini aranan reklamcılar arasında buldu.
Önce bankacıyken yaşadığı sakin
(!) günlere şöyle bir göz atalım. Genç adam bankada gişe memuru olarak çalışıyordu.
Disiplinli ve sert bir yöneticisi vardı. Yönetici mümkün olabilse yerlerinden
kalkmamaları için gişede çalışanların altına bez bağlayacaktı. Gün içerisinde
yemek saatleri ve tuvalet ihtiyaçları dışında pek yerlerinden
kıpırdayamıyorlardı. Bu yetmezmiş gibi nerede enteresan ve sorunlu bir müşteri
profili varsa genelde adamı bulurdu. Elindeki parayı doğru düzgün sayamayıp,
eksik para verdiğini iddia edenler. Söylediklerini bir türlü anlamayan yaşlı
teyzeler, amcalar. Kimliği yanında olmadan, hesap numarasını bilmeden işlem yaptırmaya
çalışanlar. Sahte para ve sahte kimlikle gelen dolandırıcılar. Bu da yetmezmiş gibi müşteri şikayeti olması halinde yöneticisinden bir güzel temiz fırça yerdi.
Eve geldiğinde eşi onu pek de güler yüzle karşılamazdı. Aldığı üç kuruşun
masraflarını karşılamadığı telkinini yaptıktan sonra, isteyip de alamadığı
şeyleri sıralardı. Sonra yemek yapacak vakti olmadığını, dışarıda yiyecek
halleri olmadığına göre annesigile gitmek istediğini söylerdi. Adam yorgun
argın olmasına rağmen kadınla beraber kaynanasına giderdi. Kaynana akşam boyu
adama kibarca laf sokar, yöneticisinin gözüne girmesi konusunda ona nasihatte
bulunurdu. Analı-kızlı adamın en kısa zamanda terfi etmesi gerektiğine karar
vermişlerdi. Level atlayıp çocuk sahibi olma aşamasına geçmeyi, bu koşula bağlamışlardı. Adam söylenenleri kuzu kuzu dinledikten sonra başını sallayıp tasdik
ederdi. Kadının annesine gitmedikleri zamanlardaysa standart menü olan
çorbalarını içtikten sonra televizyonun karşısındaki koltukta konuşmadan otururlardı.
Çünkü kadın sevdiği diziyi izlerken hipnotize olmuş gibi televizyona kilitlenirdi.
Her gün mutlaka sevdiği bir dizi olurdu. Adam genelde sevmediği bu saçma sapan dizilere
dayanamaz ve koltukta uyuyakalırdı. Kadın kocasını uyandırma zahmetine
girmediğinden adam çoğu zaman gözünü koltukta açar, bir telaşla hazırlanıp işe
giderdi. İşte adamın bir günü hemen hemen böyle geçerdi.
Şimdi de her şeye sebep olan o
garip güne gidelim. Adam yine koltukta uyandı. Giyinip hazırlandı ama bu kez
servise yetişemedi. Otobüse binmek için durağa yöneldi. Otobüs balık istifi
dolmuştu. Hemen önünde dikilen bayan adama ters ters bakmaya başladı. Zavallı
adamın kıpırdayabilecek kadar bile alanı yoktu. Bayanın yol boyunca yaptığı
sapık muamelesine maruz kaldıktan sonra dayanamayıp birkaç durak öncesinde
indi. İndiği durak bir mezarlığın önündeydi. Adam “Hiçbir şey boşuna değildir.”
diye düşündü ve mezarlığa yöneldi. İşe zaten baya gecikmişti. Gişedeki
arkadaşını aradı. Trafiğe takıldığı için işe yetişemediğini, yolda olduğunu
söyledi. Uzun zamandır mezarlık ziyareti yapmamıştı. Bu ziyaretin sefil
hayatını biraz olsun şirin göstereceğini düşündü. Hafta içine denk geldiği için
mezarlık bir hayli tenhaydı. Yürüyüşüne devam etti. Yürürken bir yandan da
mezarlıkta yatan tanımadığı merhumlara dua ediyordu. Kendini daha iyi
hissetmeye başlamıştı. “Çok şükür yaşıyorum, sağlıklıyım.” diye düşündü. Az
ileride ellerini havaya kaldırmış bir kadın gördü. Bir anlam veremedi. Daha
yakına gelince kadının etrafındaki tinerci çocukları gördü. Bir tanesinin
elinde bıçak vardı. Tinerci bıçağını tam kadına saplayacağı sırada adam birden
“Kıpırdama, polis!” diye bağırdı. Tinerci çocuk kadını ittirdikten sonra
arkadaşlarıyla birlikte olay yerinden hızla topukladı. Kadın başını mezar
taşına çarpıp, bayıldı. Adam koşarak kadının yanına geldi. Telefonuyla olayı
polise ve acil servise haber verdi. Başına bela almamak için mezarlıkta uzak bir
yere saklandı. Ambulans geldi ve kadını apar topar hastaneye kaldırdılar. Adam
kadınla birlikte hastaneye gitmek istese de işe dönmek zorundaydı. İşe
döndüğünde yönetici biraz homurdandı ama pek de bir şey demedi. Adam iş çıkışı
hemen hastaneye gitti. Doktor kadının bir gün daha gözetim altında kalmasına
karar vermişti. Polisler yanı başında pür dikkat kadının anlattıklarını dinliyordu. Kadın adamı görünce hemen tanıdı ve parmağıyla polislere
işaret etti. İki göbekli polis kapının önünde duran adama doğru yürüdü. İfadesini alacaklarını ve olayla
ilgili tanıklık etmesi gerektiğini söylediler. Karakola gittiğinde olaydan
sonra yakalanan iki zanlıyı birden teşhis etti. Sonra eve gitmek istemediğinden
tekrar hastaneye döndü. Kadın, adamı görünce sevgi dolu gülümsedi. İlk sözleri:
-
Teşekkür ederim. Siz benim kahramanımsınız. oldu.
Adam:
-
Rica ederim. İnsanlık göreviydi. Dedi.
Sonra aralarında koyu bir sohbet
başladı. Sohbet o kadar koyuydu ki adam o gün eve gitmedi. Sabah olunca
otobüsle direk işine gitti. Aynı hengameyle geçen bir iş gününün ardından yeni
arkadaşına kavuşmak için hastanenin yolunu tuttu. Yolda kaynanası aradı. Eşinin
onu merak ettiğini, eve gitmesi gerektiğini söyledi. Oysa onu çok merak eden eşi bu
süre zarfında hiç aramamıştı. Telefonda kaynanasının uzun konuşmasını sakince
dinledi. Ona iş arkadaşının kaza geçirdiğini ve hastanede ona refakat etmesi
gerektiğini söyledi. Kaynanası bu geçerli sebebi makul buldu. Artık adamın
özgür olduğu bir akşamı daha vardı. Neşeyle kadının kaldığı hasta odasına girdi.
Yatak boştu, çünkü kadın taburcu olmuştu. Adam duruma çok bozuldu. Onca
konuşmuşlardı ama ortada bir telefon numarası bile yoktu. Derken içeri giren
hemşire, adama kadının notunu iletti. Kadın; bir kağıda telefon numarasını ve
çalıştığı şirketin adresini yazmıştı. Adam kağıdı ceketinin cebine koyup, evine
gitti. Karısı adamı kapıda güler yüzle karşıladı. Onu çok merak ettiğini ve
özlediğini söyledi. Adam şaşkınlık içinde kadına bakakaldı. Kadın yemek için
güzel bir sofra donatmıştı. Birlikte oturup afiyetle yediler. Sonrasında kadın adama
arkadaşının durumunu sordu. Son derece ilgili ve içten davranıyordu. Adam
“Acaba ölmek üzereyim de haberim mi yok?” diye düşündü. Uzun bir süreden sonra
ilk kez beraber uyudular.
Belki mezarlıktaki kadının reklamcılıkla
ilgisini tahmin etmişsinizdir. Kadın ünlü bir reklam firmasında çalışıyordu. Her
reklamcı gibi biraz uçuk kaçık, biraz sanatçı, biraz çocuktu. Onun için
annesinin mezarını ziyarete öyle elini kolunu sallayarak, olası tehlikeleri
düşünmeden tek başına gitmişti. Kötü tesadüfler eseri tanıştığı adamı pek sevmişti.
Tabi şimdi aklınızdan neler geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum; “Yeni bir aşk mı
doğuyor?” diyorsunuz. Ama peşinen söylemeliyim ki; düşündüğünüz gibi değil. Kadın
adamı sohbetinin uyduğu kafa bir arkadaş olarak, adamsa kadını mutsuz hayatından bir süre uzaklaşabildiği bir
sığınak olarak görüyordu.
Kadın hemşireye telefonunu ve
şirketinin adresini verirken adamın gelebileceğini pek de düşünmemişti. Ama
öyle olmadı. Ertesi gün adam kadınla görüşmek için kapıda bekliyordu. İki
arkadaş kaldıkları yerden sohbet etmeye devam ettiler. Adam laf arasında iş
hayatından ne kadar mutsuz olduğunu söyledi.
Kadın gayet ciddi bir yüz
ifadesiyle:
-
O zaman bugünlük bizimle çalışmayı dene. dedi.
Adam bu teklifi hemen kabul etti.
Ne de olsa kaynanasını hastaneye götürme bahanesiyle bir günlük izin koparmıştı.
Beraber yandaki odaya geçtiler. Kadın önce iş akış şemalarını çizdi ve uzun
uzun anlattı. Sonra adama bir paket nevresim takımı ile beraber bir adet rüzgar
türbini, çamaşır makinası ve bir plaza maketi uzattı.
- Şimdi gördüğün üzere sana birbiriyle ilgisi
olmayan bir sürü ürün verdim. Bir holdingle anlaştık. Bu holdingin bünyesinde; tekstil,
gayrimenkul, beyaz eşya, enerji alanlarında faaliyet gösteren şirketler var.
Elindeki her bir ürün grubu için slogan hazırlayıp, reklam metni yazmamız
gerekiyor. Bu projenin bir son teslim tarihi var. dedi.
Son olarak da kalın bir dosya
uzattı.
- İşte bu dosyanın içinde şirketin beklentileri
yer alıyor. İçinde benim de notlarım var. İncele. Bir ay vaktin var. Dilersen
evde de çalışabilirsin. Nasıl rahat edeceksen. Sormak istediğin her soruyu
çekinmeden telefonla sorabilirsin. Dedi.
Adam teşekkür etti. Maketlerle ve
kalın dosyayla beraber şirketten ayrıldı. Eve geldiğinde karısı ağlıyordu.
-
Belli etmesem de seni sevdiğimi biliyorsun.
Söyle bana kim o? Beni kiminle aldatıyorsun? Diye sordu.
Adam ne olduğunu anlayamadı.
-
Seni aldatmıyorum. Bunu da nereden çıkardın?
Diye sordu.
Kadın, adamın eve gelmemesinden
şüphelendiği için iş yerini aramıştı. Adamın kaza geçiren bir iş arkadaşı
olmadığını ve bugün izinli olduğunu öğrenmişti. Adam olan biteni anlatıp
elindeki dosyaları gösterdi. Bunun üzerine kadın müthiş bir hışımla dosyayı
yere fırlattı. İçindeki tüm kağıtlar yere saçıldı.
Adam evlilikleri boyunca ilk kez
çok sinirlendi.
- Bence izlediğin diziler senin beynini sulandırmış.
Artık gerçek hayatla ilgini koparmışsın. O kafanda kurduğun entrikalar anca dizilerde
olur. Diye bağırdı.
“Bu sözlerden sonra kapıyı çarptı
gitti” dememi beklersiniz belki ama gidecek başka yeri olmayan kahramanımız
kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp eşinden sesini yükselttiği için özür
diledi. Aldatılmadığını anlayan karısı kısa sürede normal rutinine döndü. Her
akşam eskisi gibi ya dizi izliyor ya da annesine gidiyordu. Adamsa artık eskisi
gibi değildi. Her akşam aldığı dosyayı karıştırıp, ürünleri inceliyordu. Kadın
diziyi izliyor, o da aralardaki reklamları izliyordu. Artık adamı hayata
bağlayan bir hobisi vardı. Hayatına bambaşka bir renk gelmişti.
Aradan geçen bir hafta sonunda
adam çalışmalarıyla beraber reklamcılık firmasının yolunu tuttu. Tüm ürünler
için hem slogan hem de reklam metni yazmıştı.
Belki bu acemi reklamcının
hazırladıklarını merak etmişsinizdir. O zaman başlıklar halinde hazırladığı
çalışmaların şöyle bir özetini geçelim.
NEVRESİM TAKIMI
Slogan:
“Kışkırtıcı moda”
Reklam Metni:
"Bu tekstil markası reytingi
yüksek bir çok diziye sponsor oldu, olmaya da devam ediyor. Dizilerde onun
ürünleri kullanılıyor. Önce ürün yerleştirme yapılan bu dizilerden kısa kısa
kesitler alınır. Böylelikle nevresim modellerini içeren hızlı nostaljik bir
geçit töreni yapılmış olacak. Sonra da “Modayı yakalayın” vurgusuyla yeni güncel
tasarımlar sunulur."
RÜZGAR TRİBÜNÜ MAKETİ
Rüzgar Tribünleri doğa dostu
yenilenebilir enerji kaynaklarından bir tanesi.
Slogan:
“En Güzel Miras”
Reklam Metni:
"Önce ekranda rüzgar tribünleri
görünür. Sonra bir anda çocuklar ellerindeki rüzgar gülleriyle tribüne doğru
koşarlar. Bu sırada tok bir ses şu sözleri söyler:
- Ekonomik açıklar birbirimizden,
ekolojik açıklar ise gelecek nesillerden çaldıklarımızdır. Gelecek nesillere
temiz bir doğa bırakma idealinizde sizinleyiz.”
PLAZA MAKETİ
Slogan:
“İkinci eviniz”
Reklam Metni:
"İşyerlerinin bulunacağı bu
plazanın önünde müthiş bir insan kuyruğu oluşur. Bu insan kalabalığını haber
yapmak için gelen muhabir birkaç kişiye neden burada toplandıklarını sorar."
Biri:
-
Burası İstanbul’un kalbi. Her yere yakın, ulaşım
rahat. Böyle bir yerde çalışmak istiyorum. Der.
Diğeri:
-
Manzarasını görmüyor musunuz? Günümün büyük
çoğunluğu işte geçiyor. Böyle bir yerde geçse bu hiç de sorun olmazdı. Der.
Bir diğeri:
- Önceki çalıştığım yer, isim vermeyim, bodrum katta
bulunan havasız bir ofisti. Yanlış anlamayın. Şirket çok bilindik, büyük bir
şirket. Hatta yeri de çok merkeziydi. Ama arkadaşlarımı iş yerime davet etmeye
utanıyordum. Eğer kabul edilirsem, böyle bir yerde çalıştığımı arkadaşlarıma
gururla söyleyebilirim. Der.
Muhabir kameraya döner ve:
- Gördüğünüz gibi bugün bu kalabalık işine gitmek
yerine şansını denemek için buraya geldi. Çünkü arkamda gördüğünüz plazada
çalışabilmek bir statü göstergesi olarak görülüyor. Bize de bu adaylara görüşmelerinde
başarılar dilemek kalıyor. Gelişmeleri bildirmeye devam edeceğiz. der.
Çamaşır Makinesi:
Slogan:
“Zaman size kalsın”
Reklam Metni:
Zaten bu şirketin kullandığı
kendi markasıyla özdeşleşmiş transformers şeklinde robotlar var. Bence burada vurgulamak gereken
en önemli şey geri getirilemeyecek zaman. Bu reklam şirketin tüm beyaz
eşyalarını kapsayabilir.
"Bir çocuk annesiyle oyun oynamak
için yanına tek tek oyuncaklarını getirir. Anne bir dakika oğlum der. Hemen
ekranın altında kronometre işlemeye başlar. Banyoya gidip çamaşır makinasının
düğmesine basar, mutfağa gidip bulaşık makinasının düğmesine basar, fırına
gidip düğmesine basar, bilgisayarının yanına gidip kapama düğmesine basıp
döndüğünde bir dakikası dolmuştur. O çocuğuyla oyun oynarken içeride robotlar
harekete geçerler ve işleri yapmaya başlarlar. Ekranın altında “Çocuğunuzla
oynayacağınız zaman size kalsın.” yazar."
Sonraki reklamlarda; “Eşinize ayıracağınız
zaman size kalsın.”, “Arkadaşlarınızla sohbet edeceğiniz zaman size kalsın.”
gibi sloganlarla yeni reklam metinleri yazılabilir.
Kadın; adamın bir haftada bitirip
getirmesine çok şaşırmıştı. “Acemi cesareti.” Diye düşündü.
Adama:
-
Ben çalışmalarını bir inceleyim. Sonra seni
ararım. Dedi.
Adam büyük bir heyecanla
beklemeye başladı. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün derken tam bir hafta
sonra kadın aradı.
- Çalışmalarını beğendik. Maşallah reklam bankası
gibi çalışmışsın. Çok umutlanmanı istemiyorum. Bazı düzeltmeler ve eklemeler
yapıp fikirlerini şirketin onayına sunduk. dedi.
Adam çok sevindi. Kadının
sözlerine aldırış etmeden umutlandı. Aradan bir hafta daha geçti. Holding adamın iki reklam fikrini onayladı. Reklam çekimleri
yapıldı. Tahmin
edeceğiniz üzere kadın patronuyla görüştü ve adamı iş görüşmesi için çağırdılar.
Sonraki süreçte adam bir gişe memurundan bir reklamcıya dönüştü. Daha çok para
kazandı ve bu durum eşini çok mutlu etti. Belki iletişimsizlikleri hiç değişmemişti
ama artık hiç tartışmıyorlardı. Kaynanası ona laf çakmıyordu. En önemlisi eşine
aşık olmasa da, aşık olduğu bir işi vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder