"Fakir Edebiyatı" yapıyoruz. Kendimiz gibi bilgi, ilgi, sevgi, sezgi fakirleri için... Bize egosunu yenen gelsin. Toplumdaki yaralardan kopup, kabuğunda yaşayan entelleri severek okusak da; içimizde başını taşa koyup uyuyan bir sokak çocuğu var.
14 Aralık 2012 Cuma
DEŞİFRE
Kadın yeni işine başlamanın heyecanıyla mutluluktan dört köşeydi. Ekonomik kriz ortamında böyle güzel bir iş bulabilmesi onun için büyük bir şanstı. İşteki ilk günü olduğu için sabah saatlerinde yapılan oryantasyonun ardından serbest kalmıştı. Masasının üzerine yeni başlayanlara kolaylık sağlaması için bir el kitabı konulmuştu. Kadın küçük el kitabını incelemeye çalışırken, bir yandan da gelen tebrik mesajlarına ve telefonlarına cevap veriyordu. Eski iş arkadaşları çok hoş beyaz orkideler göndermişti. Güvenlik kapıya bir kez daha tıklattı. Kapıdaki adamın kucağında simli beyaz güllerden oluşan şık bir sepet vardı. Kadın teşekkür etti ve sepeti masasının üzerine koydu. Üzerinde sallanan kartı açtı. Kartın içinde “Beni affet” yazılıydı. İsim belirtilmemişti. Kadın sağına soluna baktı. El kitabından güvenliğin telefonunu buldu. Arayıp gülü kimin getirdiğini sordu. Gülü çiçekçinin kuryesinin getirdiği söylendi. Kadın bu kez de kartın üzerindeki çiçekçiyi aradı. Çiçekçi, müşterileri istemedikçe isimlerini veremeyeceğini söyledi. Kadının ısrar etmesi bir sonuç vermedi.
Günün sonunda kadın gül sepetini de alarak evine götürdü. Kapıyı annesi açtı.
- Kızım ne güzel güller bunlar. Dedi.
Kadın biraz sıkıntılıydı.
- Anne kimden geldiğini bilmiyorum. Aslında bugün çok güzel ve neşeli bir gündü. Akşama doğru bu güller geldi. İsim belirtilmemiş. Bir de “Beni affeder misin?” diye not düşülmüş. Hangi akıllı böyle bir şey yapar ki? Aman neyse. Boş ver. Bilirim sen de takarsın böyle şeyleri. Nasıl olsa çıkar kokusu. Dedi.
Annesi endişesini belli etmemeye çalışsa da dayanamadı.
- Kızım şu sana lisedeyken kafayı takan Erol olmasın bu. O çocuğun psikolojisi kesin bozuktu. Ben çok korkardım ondan. Dedi.
Kadın gülerek:
- Ay, yok annecim ya. Daha neler. Böyle bir şey yapmak onun tarzı değil. O kendisini gizlemeyi istemezdi. Emin olabilirsin. Dedi.
Anne-kız akşam yemeklerini yediler ve bu sinir bozucu konuyu bir daha açmadılar.
Ertesi sabah kadın hazırlanıp işe gitti. İşlerini devretmek için çalışma arkadaşı, Demet, yanına geldi. Gelir gelmez de dün gelen gül sepetini sordu. Kadın bir arkadaşının tebrik için gönderdiğini söyledi.
Demet şirkette çalışan en eskilerden biriydi. Şirket SAP sistemine geçiş yapmış, Demet de entegrasyon aşamasında uygulamaların test çalışmalarını bizzat gerçekleştirmişti. Kadın’a işleri devrederken aynı zamanda ERP sisteminin nasıl çalıştığını da öğretiyordu.
Demet’le çalışmaya ara verdiler. Mola esnasında sekreter odaya girdi. Kadına:
- Müdürümüz Ekrem Bey sizi odasında bekliyor. Dedi.
Kadın gülümseyerek:
- Peki. Teşekkürler. Dedi.
Ajandasını alıp müdürün yanına gitti. Müdür kadını kapıda karşıladı.
- İş yerinden memnun musunuz? Diye sordu.
Kadın şaşkın bir ifadeyle:
- Evet. Elbette memnunum da takdir edersiniz ki daha dün bir bugün iki. Dedi.
Müdür:
- Sizin için yapabileceğim bir şey var mı? Diye sordu.
Kadın, müdürün ciddiyetinden şüphe ederek:
- Estağfurullah Ekrem Bey. Ne demek. Her şey yolunda. Çok memnunum. Dedi.
Müdür gayet ciddi bir ifadeyle:
- Demet ekip çalışması gereği size her konuda yardım etmek zorunda. Eğer herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa ya da bir rahatsızlığınız olursa hemen bana haber vermenizi istiyorum. Anlaşıldı mı? Dedi.
Kadın müdürün bu sözlerinden ve aşırı ilgisinden oldukça utandı. Ayağa kalkıp kapıya doğru yönelirken:
- Tabi efendim. Ben sizi daha fazla meşgul etmek istemem. Dedi.
Yerine geldiğinde derin bir nefes aldı.
Demet’e:
- Ben hayatımda böyle bir müdür görmedim. Ekrem Bey ne kadar ilgili ve güler yüzlü biri. Ne kadar mütevazi. Dedi.
Demet kahkahalarla gülmeye başladı.
- Ekrem Bey mi? Şaka mı yapıyorsun. Sen onu henüz tanımıyorsun da ondan öyle gelmiştir. Bir toplantı olsun da görürsün gerçek yüzünü. Herkes ondan çekinir. Son derece acımasız bir müdürdür. Hepimizin suyunu çıkarır. Sanırım sen yeni başladığından her şeyi tozpembe görüyorsun. dedi.
Kadın ilk günden çalışma arkadaşıyla yüz göz olmak istemediğinden haklısın der gibi başını salladı. “Bu iki gün hayatımın en garip günleri oldu. Haydi hayırlısı.” Diye düşündü.
İş devrini gerçekleştirdikten sonra, maillerinin başına geçti. Kendisinden önceki arkadaşının rehberini kontrol ettikten sonra daha önce çalışılan tüm şirketlere gönderilmek üzere kendisini tanıtan standart bir mail hazırladı. Göndermeden önce şahsi mailine girdi. Birkaç tebrik mesajını yanıtladıktan sonra, ilginç bir mail dikkatini çekti. Mailde “Umarım gönderdiğim gülleri beğenmişsindir. Bunca yıldır nerelerdeydin? Neden yanımda değildin? Beni hiç mi sevmedin? dersin diye ismimi yazamadım.” yazıyordu. Kadın artık hepten tedirgin olmaya başladı. Maili gönderene baktığında “eskisehir1709” yazıyordu. Bu kadının doğum yeri, doğduğu ay ve gündü. Kendini işe vermeye çalıştı ama başarılı olamadı. Cep telefonunu alıp, terasa çıktı. Terasta annesini arayıp olanları anlattı. Kadıncağız bir anlam verememekle beraber iki tahminde bulundu. Biri kadının eski nişanlısı Tarık, diğeri üniversitedeki erkek arkadaşı Murat’tı. Kadında yalnızca Tarık’ın telefonu vardı. Hemen onu aradı.
Kadın: Merhaba Tarık.
Tarık: Merhaba. Aslında bir gün beni arayacağını biliyordum.
Kadın: Bana neden gül gönderdin?
Tarık: Ben sana gül göndermedim.
Kadın: Peki neden aramamı bekliyordun o zaman.
Tarık: Çünkü bana açıklama yapma fırsatı bile tanımadın. Bunun için hep pişmanlık duyacağını düşündüm.
Kadın: Tarık ne saçmalıyorsun. Sen beni aldattın ve ben seni yakaladım. Olay bu kadar basit. Ben seni aldattım ama bir sor bakalım niye? diyorsan hiç kusura bakma. Ben üst üste kandırılma yaşını çoktan geçtim.
Tarık: Tamam o zaman. Ben sana gül falan göndermedim, göndermem de.
Kadın telefonu Tarık’ın yüzüne kapattı. Şimdiye kadar sesine tahammül etmesi bile bir mucizeydi.
Tarık değildi. Murat’ın numarasını bulmak için facebook’a girdi. Üniversiteden arkadaşlarını araştırdı. Hemen ortak arkadaşlarından birine mesaj gönderip Murat’ın cep telefonunu istedi. Aklına başka kimse gelmeyince yerine geri döndü.
Haftanın bitmesine son bir gün daha kalmıştı. Kadın verimsiz bir iş günü geçirmiş, kafasına takılan soru işaretlerinden bir türlü kurtulamamıştı. Sıkıntısı yüzünden okunuyordu. Demet bir sorun olduğunu hemen hissetti.
- Sorun nedir? Diye sordu.
Kadın akıllı davranıp:
- Hiç. Yediğim bir şey dokundu sanırım. Biraz midem ağrıyor da. Dedi.
Erken çıkmak için izin isteyip eve gitti. Annesi kapıyı endişeli bir ifadeyle açtı.
Kadın:
- Annecim, endişelenme. Bizim bir şey yapmamıza gerek kalmayacak. O zaten kendisini deşifre edecektir. Dedi.
Anne:
- Tamam kızım. Beklemeye devam edelim. Bugün sen aradıktan sonra kapı çaldı ve sizin şirketten senin adına isimsiz bir paket geldi. İçeriye koydum. Dedi.
Kadın önce odasına gidip üzerini değiştirdi. Sonra isimsiz paketi açtı. Paketin içerisindeki küçük zarfın içinden ünlü bir tenis kulübünün üyelik kartı çıktı. Kadın bu kulübü eski şirketindeki genel müdürden duymuştu. Bu kart aynı zamanda bir statü göstergesiydi. Ayrıca dış ticaretle ilgili kalınca bir kitap çıktı. Son olarak da şirketin satış yaptığı ürünlere dair %50 hediye çeki çıktı. Sevinçle annesine sarılıp öptü.
- Nihayet yüzüm gülecek annecim. Onca yıllık çalışmanın meyvelerini toplayacağım. İyi ki bu şirketle görüşmeyi kabul ettim. Dedi.
Sabaha kadar doğru dürüst uyuyamadı. Sabah müthiş bir hevesle giyinip süslendi. Şirkete gülücükler saçarak girdi. Demet dünkü halinden sonra bu neşesine anlam veremedi.
- Toparlanmana çok sevindim. Geçmiş olsun. Bugün çok iyi görünüyorsun. Dedi.
Kadın gülümseyerek:
- Böyle bir şirkette çalışmaya başlayıp memnun olmamak mümkün mü? Hediye paketini dün evime göndermişler. Dedi.
Demet:
- Şirket sana hediye paketi mi gönderdi? İyi de bizim şirketin böyle bir uygulaması yok ki. Dedi.
Kadın söylediğine pişman olsa da bozuntuya vermedi.
- Belki yeni bir uygulamadır. Dedi.
Demet itiraz etmeye devam etti.
- Hayır. Öyle bir uygulama olsa ben mutlaka bilirdim. Dedi.
Kadın hemen geçiştirip, konuyu değiştirdi. Beraber bir süre çalıştılar. Sonra bir bahaneyle müdürün yanına gitti.
Kadın: Ekrem Bey müsait miydiniz?
Ekrem: Tabi, buyurun.
Kadın: Dün şirketin gönderdiği hediye paketini aldım. Teşekkür etmek için uğramıştım. Ben iş başvuru formunu doldururken hobilerimin arasına tenis oynamak yazmıştım. Ünlü bir tenis kulübünün adıma düzenlenmiş üyelik kartı hazırlanmış.
Ekrem: Güle güle kullanın.
Kadın: Yalnız kafama takılan bir soru var. Bu; şirkette yeni başlayan kişilerin hepsi için yapılan standart bir uygulama mı?
Ekrem: Aslında pek öyle değil. Sonuçta sizinle biz irtibata geçtik. İşinizden memnundunuz. Bir nevi kafa avcılığı yapmış olduk. Sonuçta şirketimizi seçip, işinizi değiştirdiniz. Değil mi?
Kadın müdürün bu sözleri karşısında başını sallamakla yetindi. İçine sinmemişti. Ters giden bir şeyler vardı. Kadın işinde mumla aranacak kadar başarılı biri değildi. Bir an durup “Yoksa müdür bana mı asılıyor?” diye düşündü. Bu düşünce kendini çok rahatsız hissetmesine neden oldu. Gülleri ve maili düşündü. Belki de bütün bunları yapan müdürdü. Kafası iyice karıştı.
Yerine oturur oturmaz kişisel mailini açtı. “eskisehir1981”e göndermek üzere taslak bir mail hazırladı.
“Gönderdiğiniz güller çok güzel. Ama kim olduğunuzu bilmemek beni hem rahatsız ediyor hem de çok huzursuz ediyor. Şimdiye kadar yanımda olmadığınızı söylemişsiniz. Belki yanımda olamamanızın haklı gerekçeleri vardı. Ben cesurca karşıma çıkıp kendinizi deşifre etmenizi yeğlerim. Eğer gerçekten beni söylediğiniz kadar seviyorsanız, kim olduğunuzu söylersiniz. Lütfen beni şüphelerimden kurtarın.”
Yazdığı taslağı iki kere okudu. Uygun olduğuna kanaat getirince gönderdi. Bir yandan çalışıyor, bir yandan da sürekli mailini yeniliyordu. Birkaç reklamdan ve bankanın hesap ekstresinden başka gelen mail olmadı. Mailinin yanıtını almak için sabırsızlanıyordu. Çok yoğun olmayı diledi ama henüz iş yoğunluğu da istediği ölçüde değildi. Yani düşünmek için bolca vakit kalıyordu. Zamanın hızlı geçmesi için kendisiyle direkt ilgili olmayan bir toplantıya katıldı. Toplantı sona erdiği sıralarda mesai de bitmişti.
Hemen yerine koştu. Mailini yeniledi. Beklediği mail gelmişti.
“Merhaba kızım. Anneni ve seni yirmi yıl önce terk edip gitmiştim. Hatamı anladığımda ise kendimde karşına çıkacak cesareti bulamadım. Çünkü sen büyümüştün. Geç kaldığımı düşündüm. Pişman olmak bir hayli zamanımı aldı. Bunca yıl boyunca yurt dışında yaşadım. Şimdi buradayım ve bu şirketin yeni ortağıyım. Sana vereceğim hiç bir hediye zamanı geri getirmeyecektir. Ancak ben umudumu kaybetmeyeceğim. Bana her şeyi telafi etme şansı vermeni ve beni affetmeni diliyorum. Sevgiler, baban.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder