"Fakir Edebiyatı" yapıyoruz. Kendimiz gibi bilgi, ilgi, sevgi, sezgi fakirleri için... Bize egosunu yenen gelsin. Toplumdaki yaralardan kopup, kabuğunda yaşayan entelleri severek okusak da; içimizde başını taşa koyup uyuyan bir sokak çocuğu var.
14 Aralık 2012 Cuma
ÖRNEK OLAY
Genç öğrenci otobüsteki muavinin yardımıyla yerine geçip oturdu. Birkaç gün önceki sınav maratonundan dolayı son derece uykusuzdu. Hemen montunu çıkardı ve üst rafa yerleştirdi. Arkasına yaslandı. Bir müddet sonra yanındaki boş koltuğa diğer yolcu geldi. Yol arkadaşı kucağında küçük bir erkek çocuğu olan genç bir kadındı. Öğrenci bu manzara karşısında hayal kırıklığına uğradı. Bu 3-4 yaşlarındaki küçük afacanın kendisine rahat vermeyeceğini düşündü. Genç kadın çocuğuyla beraber yerine yerleşti. Otobüs hareket edeceği sırada genç kadın biraz hareketlendi. Tedirgin bakışlarla sağa sola bakıp durdu. Sanki birini bekliyormuş gibi bir hali vardı. Öğrenciye dönüp, gülümseyerek:
- İyi yolculuklar. Dedi.
Öğrenci:
- Size de. Deyip cevabı kestirip attı.
Öğrenci; kadının herhangi bir sohbet başlatmasını istemiyordu. Tek istediği başını vurup, yol boyunca uyuyabilmekti. Fazla şey istemişti. Çünkü yanındaki kadın konuşma isteğiyle kıpırdanıp duruyordu. En sonunda:
- Siz de Esenler’den mi bindiniz? dedi.
Öğrenci isteksiz bir şekilde:
- Evet. Dedi.
Kadın meraklı bir tavırla:
- Öğrencisiniz sanırım. Ne okuyorsunuz?
Öğrenci:
- Evet. İşletme okuyorum.
Kadın:
- Kaçıncı sınıf? Diye sordu.
Öğrenci sonunda pes etti ve sohbete katıldı.
- 3. Sınıfım. Siz? Çalışıyor musunuz? Diye sordu.
Sormaz olaydı. Konuşma arzusuyla içi içine sığmayan kadın başladı konuşmaya.
- Hayır. Çalışmıyorum. Lise mezunuyum. Aslında evlenmeden önce çalışıyordum. Evlenince eşim izin vermedi. Dedi.
Öğrenci:
- Yazık olmuş. Bir kadının kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi çok önemli. Dedi.
Kadın; dalgın dalgın cama çevirdi yüzünü.
- Her şey insanın istediği gibi olmuyor. Eşimin durumu çok iyi aslında. Kendisi iki üniversite mezunu. Bitirdiği üniversitelerden biri Almanya’da. Dedi.
Öğrenci:
- Bu kadar kültürlü birinin çalışmanıza engel olması biraz garip geldi. Kendisi okuduğu için sizi de destekleyebilir. Belki öylesine bir yerde çalışmanızı istememiştir. Bence açık öğretime falan yazılabilirsiniz. Çocuğunuzu da büyütmeniz kolay olur. Sonra da kalifiye bir iş bulursunuz. Dedi.
Kadın:
- Bilmiyorsunuz. Okumakla adam olunmuyor. Kocamla konuşsanız ne kadar nazik ve kültürlü dersiniz. Ama aslında öyle değil. Dışarıya gerçek yüzünü göstermiyor. Dışı sizi, içi beni yakar. Dedi.
Öğrenci; kadınların kocalarını kötülemeleri klişesinden oldum olası sıkılırdı.
- Tabi, en iyi beraber yaşayan bilir. Demekle yetindi.
Kadın devam etti. Onu öğrencinin takınacağı hiçbir isteksiz tavır ve yüz şekli anlatmaktan vazgeçiremezdi. Belli ki içi dopdoluydu.
- Benim ailemin durumu iyi değil. Kocamın halası beni görmüş ve beğenmiş. Beni istemeye geldiler. Ailem zengin, okumuş ve iş-güç sahibi olduğu için beni hemen verdi. Eşimle doğru düzgün konuşmadık bile. Dedi.
Öğrenci üzgün bir ifadeyle:
- Bu devirde yazık olmuş. Şimdi herkes eşini tanıyarak seçiyor. Seçme hakkınızın elinizden alınması kötü olmuş. Dedi.
Kadın:
- Aslında tam olarak öyle değil. Annemlerin durumunun farkındaydım. Üniversiteyi okuma şansım olmayacaktı. Aynı sizin düşündüğünüz gibi düşündüm. Beni okutur ve çalışmama izin verir dedim. Bu ikisini şart koşarak evlendim. O da kabul etti. Sonrası malum. Söz verdiği hiçbir sözü tutmadı. Dedi.
Öğrenci:
- Aslında zengin olduğu için seçtim deseniz bile sizi suçlamazdım. Çünkü kadın doğurganlık özelliğinden dolayı erkeğini baba adayı olarak görür. Çocuğuna bakacak ve gelecek hazırlayabilecek biriyle evlenmek ister. Ama uygulamada işler değişir. Dedi.
Kadın:
- Aynen öyle. Biz evlendikten kısa bir süre sonra ben hamile kaldım. Hamile kalınca eşim gerçek yüzünü göstermeye başladı. Beni aşağılamaya başladı. Dönecek yerim olmadığını, onunla evlenmeden önce aç gezdiğimi söyledi. Aldığı kıyafetleri gösterip, seni ben adam ettim demeye başladı. Dedi.
Öğrenci bu sözler karşısında buz kesti.
- Ne kadar çirkin sözler bunlar. Eşiniz sizinle durumunuzu bilerek evlenmiş. Bunu başınıza kakmaya hakkı yok. Zaten yokluk başa kakılacak bir şey değildir. Dedi.
Genç kadının kucağındaki çocuk huzursuzlandı. Sürekli annesine tokat atmaya çalışıp duruyordu. Öğrenci çocuğun anormal olabileceğini düşündü. Önce çocuğa kızar gibi yaptı. Klasik iğne vururum tehdidini savurdu. Sonra kadına:
- Neden böyle davranıyor? Diye sordu.
Kadın:
- Çocuklar otobüs yolculuğunu sevmezler. Huzursuzlandı. Dedi.
Öğrenci:
- Hayır, onu demiyorum. Neden sürekli size vurmaya çalışıyor? Diye sordu.
Kadın gülümsedi. Normal bir şey söylüyormuş gibi:
- Çünkü babası istediği bir şeyi yapmadığımda bana tokat atıyor. O da vurmayı ondan öğrendi. Kucağımdan inmek istiyor. İndirmediğim için tokat atmaya çalışıyor. Dedi.
Öğrenci kadının yüzüne dehşet içinde baktı.
- Eşiniz size şiddet mi uyguluyor? Bu korkunç bir şey. Bence boşanmalısınız. Polise şikayet ettiniz mi? Diye sordu.
Genç kadın:
- Şikayetçi olamam çünkü bunun bir yararı olmaz ama boşanmayı düşünüyorum. Aslında ben bugün eşimden habersiz Bursa’daki ailemin yanına kaçıyorum. Dedi.
Saatine baktı.
- İş gezisinden eve dönmüştür. Bizi bulamayınca merak etmiştir. Bu otobüste telefonu açmak yasak mı? Diye sordu.
Öğrenci o anda kocasının genç kadında açtığı derin psikolojik yarayı fark etti. Kadın hem ondan nefret ediyor, hem ondan korkuyordu. Aralarında zamanla sado-mazo (sadist-mazoşist) bir ilişki oluşmuştu. Kadın kendisine olan özgüvenini tamamen yitirmişti.
Öğrenci:
- Bu önemli değil. Eşiniz size hem fiziki hem psikolojik şiddet uygulamış. Tekrar şiddet mi görmek istiyorsunuz? Açmayın telefonunuzu, kararlı olun. Şimdiye dek kim bilir size kaç kere zarar verdi? Dedi.
Kadın, boğazına düğümlenen acıları yutkundu.
- Sadece bana zarar vermedi. Geçen yıl eşimle çıkacağımız tatile kız kardeşim de geldi. Kız kardeşim benim dert ortağımdır. Beni onunla yalnız bırakmak istemedi. Eşim telefon konuşmalarımın uzamasına çok kızar. Sürekli benim geveze bir aptal olduğumu söyler. Telefonla konuşurken başıma dikilir ve kısa kesmem konusunda beni uyarır. Tatilde eşimin arkadaşı Ali aradı. Onlar kısa konuştular. Ben telefonu aldım ve Ali’nin eşiyle konuştum. Konuşma biraz uzadı. Konuşma bitince eşim beni ittirdi. Başımı duvara çarptım. Bunun üzerine lobiye indim ve kız kardeşimi aradım. Olanları anlattım. Kardeşim ceza olması için o gece eşimin yanına gitmememi tembihledi. Ben de öyle yaptım ve kardeşimle kaldım. Sabah kardeşimle lobide otururken eşim yanımıza geldi. Kardeşime herkesin içinde okkalı bir tokat attı. Tokadın etkisiyle kardeşimin gözlüğü gözünden fırladı. Herkes bize bakıyordu. Rezil olduk. Kardeşim benim hatırım için hiçbir şikayette bulunmadı. Dedi.
Öğrenci sinirlendi bu defa:
- Kusura bakmayın ama siz sürekli eşinizin ekmeğine yağ sürmüşsünüz. Her yaptığı adamın yanına kar kalmış. Dedi.
Kadın:
- Haklısınız belki ama kimi kime şikayet edebilirim ki? Karı-koca arasına devlet de girmiyor ki. Bizi ilgilendirmez, barışın deyip çekiliyorlar kenara. Dedi.
Öğrenci:
- Olsun. En azından karakolda bir şikayet dilekçeniz bulunmalıydı. Boşanma davası açtığınızda mahkeme delil olarak kabul ederdi. Siz hakkınızı aramamışsınız, eziyete boyun eğmişsiniz. Dedi.
Sohbet sayesinde zaman çok çabuk geçmişti. Feribota yaklaşmışlardı. Otobüs feribot sırasına girdi ve durdu. Genç kadının kucağındaki çocuk artık zapt edilmez hale geldi. Avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaya başladı. Bunun üzerine kadın hava alması için çocuğu dışarıya çıkardı. Öğrenci otobüsün camından onları görebiliyordu. Çocuk dışarı çıkınca biraz rahatlamış, ağlaması kesilmişti. Genç kadın iner inmez telefonuna sarıldı. Telefonuna gelen mesajları okurken yüzünde belli belirsiz bir ifade vardı. Telefonu çalınca, hemen açtı. Sonrasında genelde dinledi ve çok az konuştu. Öğrenci, kadının yüz ifadelerinden bir türlü bir şey anlayamadığı için meraklandı. Otobüsten inerek, kadının yanına gitti. Çocukla oyalanır gibi yapıp, kadına kulak kabarttı.
- Biliyorum. Tabi, söylemeseniz de tahmin ederdi.
- ……………………….
- Ben dönmek istemiyorum.
- ………………………
- Ama anne!
- …………………….
- Peki.
Telefonunu kapattı. Sonra telefonu bir daha çaldı.
- Feribota binmek üzereyiz.
- ………………………………………
- Haklısın.
- ……………………………………..
- Özür dilerim.
- …………………………………….
- Lütfen, öyle söyleme.
Kadın hıçkırarak ağlamaya başladı ve telefonunu kapattı.
Öğrenci yanına geldi.
- Ne oldu? Diye sordu.
Kadın hıçkırıklar içinde:
- Oğlumu alacağını söyledi. Benim onu durduracak ne gücüm, ne de arkam yok. Beni boşayacağını ve oğlumu alacağını söyledi. Bizi almaya geliyor. Eğer onunla gitmezsem, oğlumu bir daha göremem. Annem kocama dönmemi söyledi. Geri dönmeliyim. Dedi.
Öğrenci kadının çaresizliğini görünce çok üzüldü.
- Yapmayın. Bunlara katlanmaya mecbur değilsiniz. Bir köle olarak yaşamaya devam edemezsiniz. Şu halinize bakın. Eşiniz sizin ruhunuzu çalıyor; kişiliğinizi, umutlarınızı öldürmeye çalışıyor. Lütfen ona izin vermeyin. Güçlü olmalısınız. Dedi.
Kadın:
- Sen bilemezsin. Eskiden nasıl biri olduğumu hatırlayamıyorum bile. Buna mecburum. Bir mesleğim yok, ailem yanımda değil, param yok. Oğluma ve bana kim bakacak? Dedi.
Öğrenci otobüse bindi. Otobüs hareket ettiğinde genç kadın artık yanında değildi.
Yukarıdaki olay üniversite yıllarımda başımdan geçen gerçek bir olaydır. Bu olayda henüz gerçekleşmiş bir cinayet vakası bulunmamakta. Ancak haberlerde kadına şiddet olaylarının ölümcül sonuçlarını hemen hemen her gün okuyoruz. Toplum olarak “Kadına Şiddet’i” ciddiye almamız, ölümle son bulmadan önlenmesi gerektiğini kabullenmemiz bir hayli zaman aldı. Artık bu konuda daha çok yol kat etmeli, “Kadına şiddet” bataklığının tamamen kurumasını sağlamalıyız. Aksi halde “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemeli.” diyen sıpalar büyüyüp, eşek olacak. Oysa toplum olarak bize eşek gücü değil, insan gücü gerekli.
Şimdi sevgili okurlarımdan yukarıdaki olay doğrultusunda aşağıda sıralanan soruları cevaplamalarını istiyorum. Bu sorular toplumumuzda kanayan bir yara olan “kadına şiddet” olaylarının çözümüne yönelik hazırlanmıştır.
1) Genç kadının kendisine şiddet uygulayan eşine dönmesi sizce doğru bir davranış mı?
2) Eş, karısına uyguladığı şiddetin karşılığında nasıl bir ceza almalıdır?
3) Kadının eşinin düzelebileceğine ve değişebileceğine inanıyor musunuz?
4) Kadın maruz kaldığı bu psikolojik ve fiziki şiddetin etkilerinden nasıl kurtarılabilir?
5) Kadın eski öz güvenini nasıl geri kazanabilir?
6) Kadına bu süre zarfında maddi destek nereden sağlanabilir?
7) Bu durumdan en çok etkilenen birey olan çocuk için nasıl bir süreç izlenmelidir?
8) Kadının ve aslında toplumumuzda birçok ailenin sahip olduğu kökleşmiş “Kocandır. Döver de, sever de.” anlayışı nasıl değiştirilebilir?
9) Kadına şiddete yönelik ailelere hangi konularda ve ne şekilde eğitim verilmelidir?
Sosyal sorumluluk projemizin süresi başladı. Toplum olarak hepimizi ilgilendiren bu soruları duyarlılıkla yanıtlayacağınızı umuyorum. Başarılar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder