“Dil Belası” (Kitabü Afati’l-Lisan); Semerkand tarafından yayınlanan İmam-ı Gazali’nin muhteşem bir eseri. Okuduğum kitapların daha akılda kalır olabilmesi için onları kendi penceremden yorumlayarak, özetlemeye karar verdim. İnşallah bu düşüncemi bundan sonra da düstur edinir, bir sistematik ve disipline oturtabilirim. Böylece hem hafızamı güçlendirmiş ve tekrar yapmış olacağım, hem de beni takip eden dostlarımdan kitaplarımı bilmeyen, duymayan kalmayacak.
Kitap; bize dilimizin başımıza açtığı tehlike ve tuzaklardan bahsediyor. Çoğu yerde susmanın neden daha erdemli bir davranış olacağını böylelikle daha iyi anlıyoruz. Kitapta dil belaları maddeler halinde anlatılmış. Ben de bu afetleri özet olarak aynen kitaptaki gibi 20 maddede vereceğim. Söz konusu kitapta konuya dair birçok faydalı Hadis ve Ayet de bulunmakta. Kitabı özet geçtiğimden içinde yer alan Yüce Allah’ın ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) güzel mesajlarını burada paylaşamıyorum. İnşallah özeti okuduktan sonra bu kitabı edinir ve kendiniz yazdıklarımı mesajlarla beraber daha detaylı olarak değerlendirme fırsatı bulursunuz.
Bu kitap Siirt’teki can kardeşim Deniz’in bana bir armağanıydı. Çok istifade ettiğim ve ihtiyaç duyduğum bu kitabı bana hediye ettiği için kendisine bir kere daha teşekkür ederim. Başlayalım Allah’ın izniyle. Bismillah…
1. Faydasız, boş konuşmak. Zamanın ne kadar değerli ve geri döndürülemez olduğunu hepimiz biliriz. Ancak kıymetli vaktimizin çoğunu çenemiz işgal eder. Bu boş boğazlığın iki temel sebebi olabilir. Birincisi bizi ilgilendirmeyen konuları öğrenmedeki gereksiz hırsımız. İkincisi ise hoşumuza gittiği için sözü uzatmamız, bize fayda vermeyecek konularla zamanı tüketmemiz. Peki bu durum nelere yol açar; gıybet, dedikodu, yalan, kendini temize çıkarmaya çalışma, nefsini övme, vb…İlacı nedir? Konuşma alışkanlığımızı değiştirmek için insanlardan bir süre uzak durmak. Kendini ilgilendiren konularda bile susmaya çalışmak. Kısacası dili terbiye etmek, eğitmek.
2. Fuzuli, fazla konuşmak. Az ve öz konuşmanın en doğru konuşma şekli olduğunu biliriz ama gerçek hayatta uygulamada zorlanırız. Kiramen Katibin adındaki sağ ve sol yanımızdaki melekler bizim her sözümüzü kıyamet gününde değerlendirilmek üzere kayıt altına almaktadır. Elbette kıyamet günü boş lakırtılarla dolu, ne bu dünyada ne de ahirette işimize yarayamayacak bir kitabı teslim almak istemeyiz. Sonuçta bu imtihan dünyasında ne ekersek ahirette onu biçeceğiz. Bunun ilacı da 1.madde de belirttiğimiz üzere konuşma alışkanlığımızı değiştirmekle mümkündür.
3. Batıla dalmak, günah olan şeyleri konuşmak. Mesela kadınların hallerini, içki meclislerini, fasıkların makamlarını, zenginlerin varlıklarını, padişahların kibirlerini, kötü merasimlerini, çirkin davranışlarını anlatmak gibi. Bu duruma düşmekten nasıl korunulur? Yalnız din ve dünyanın önemli meselelerinde, olayların magazinel ve kişisel yönleri dışında yalnızca bize faydalı olan konularla ilgili konuşarak.
4. Münakaşa ve mücadele etmek. Başkasının sözüne karşı yapılan her itiraza münakaşa denir. Münakaşayı terk etmek, inkar ve itirazın terk edilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla işittiğin her söze bak; eğer hak ise tasdik et; dini emirlere ters, batıl ve yalansa ondan hiç bahsetme, münakaşaya girmek yerine susmayı tercih et. Mücadele, başkasını susturmaktan ibarettir. Bu da, konuşmasını kötüleyerek onun aciz ve noksan olduğunu ifade etmek, onu kusurlu ve o konuda cahil olarak tanıtarak küçük düşürmektir. Bu hastalığın tedavisi, kendisini üstün göstermeye sevk eden kibrini kırmak ve arkadaşını noksan göstermeye sebep olan yırtıcılık sıfatını söküp atmakla mümkündür.
5. Düşmanlık etmek. Husumet yani düşmanca mücadele; herhangi bir malı ya da hakkı almak için sözünde inatla ısrar etmektir. Buradaki kasıt hak arama iddiasıyla şiddetli düşmanlık, israf, eziyet gibi kötü maksatlar gütmektir; yoksa bir mazlumun meşru yolla hakkını araması ve davada bulunması elbette haram değildir. Ancak bu durumda bile dili ölçülü tutmak pek güçtür. Öfke kabarır, kin büyür. Karşılıklı olarak onur kırıcı sözler edilir. Kısacası kantarın topuzu kaçar. Hasma duyulan kin, kalbi vesveselerle doldurur. Bunun çaresi ise zıttı ile mümkündür. Yumuşak konuşmak insanın içinde yerleşen kin ve nefreti temizler.
6. Yapmacık konuşmak. Konuşurken kafiyede ve fesahatte kendini zorlamak, kadın ve sevgiliden bahsederek yapmacık konuşmak, ağzını eğip bükerek süslü ve edebi önsözler yapmak, güzel konuştuğunu iddia edenlerin adet ettiği diğer hareketlerde bulunmak. Bunun ilacı her şeyde uygun olanın ihtiyacı kadarıyla olduğu görüşünü benimseyerek, hayatında uygulamakla mümkün olur. Hitabetteki sözleri haddi aşmadan ve zorlayarak garip kelimeler kullanmadan güzelleştirmek ve hatırlatmalarda bulunmak yapmacık konuşmak değildir. Zira sözün güzel söylenmesinin kalpte etkisi vardır.
7. Sövmek ve çirkin sözler söylemek. Bunun kaynağı bozuk ve düşük huydur. Kötü konuşmak fuhuş içerikli kötü söz, çirkin ve hoş olmayan şeyleri açık ifadelerle anlatmaktır. Zira bozuk insanların cinsi konularda kullandıkları çok çirkin ve açık seçik ifadeleri vardır. Halbuki salih insanlar o sözleri konuşmaktan şiddetle kaçınırlar. Kullanmak durumunda kaldıklarında üstü kapalı ve yakın kelimelerle konuşurlar. İnsanı fahiş konuşmaya iten; ya muhatabına eziyet etmek ya da kötü ahlaklı kimselerle olan birlikteliğinden dolayı meydana gelen kötü alışkanlıktır.
8. Lanet etmek. Lanet etmek; Allah’ın (c.c) rahmetinden kovmak ve uzaklaştırmak demektir. Lanet ister hayvana, ister cansız varlıklara, ister insana karşı yapılsın hepsi de dinimizce kötü görülmüştür. Allah’ın rahmetinden uzaklaştıran sıfatlara sahip olanlardan başkasına lanet etmek caiz değildir. İntikam için ya da keyfimiz için lanet etmemeliyiz. Çünkü Kuran-ı Kerim’de akıbetini bildiğimiz kişilerin dışında hiç kimsenin Allah katındaki akıbetini bilemeyiz. Bu sebeple lanet etmek risklidir. Ölülere lanet etmek çok daha çirkin bir davranıştır. Zalim bile olsa bir insana beddua etmek lanete yakın bir şeydir. Her ikisi yerine susmayı tercih etmek daha hayırlı olacaktır.
9. Şarkı ve şiir söylemek. İçinde dinimizce hoş karşılanmayan şeyler olmadığı müddetçe şiir okumak, yazmak, şarkı söylemekte bir sakınca yoktur. Şiirden maksat ya övmek, ya yermek, ya da sevgiliyi methetmektir. Bunlara ise bazen yalan karışabilir. Bu sebeple şiirde aşırıya kaçmaktan kaçınmalıdır.
10. Mizah ve şaka. Dinimizde herhangi bir düşmanlık, kin ve kırgınlığa sebep olmayan şakalara müsaade edilmiştir. Şaka yapmanın maksadı başkalarını güldürmektir. Her şeyin olduğu gibi gülmenin de bir ölçüsü olmalıdır. Makbul olan gülme ses çıkarmadan sadece dişler görünecek şekilde tebessüm etmektir. Şaka yaparken doğruyu söylemeli, kimseyi incitmemeli, aşırıya kaçmamalı, her zaman değil ara sıra şaka yapılmalıdır.
11. Alay etmek. Alayın manası, karşısındaki insanla eğlenmek, onu küçük düşürmek, onun ayıp ve noksanlarına dikkat çekmektir. Alay etmek haramdır, özellikle karşı tarafa eziyet ve sıkıntı verdiği zaman daha şiddetli haram olur. Bu yasak, alaydan rahatsızlık duyanlar hakkındadır. Ancak kendisi maskaralık yapan ve bunun kendisine yapılmasından da hoşlanan kimseler hakkında alay, şaka hükmündedir. Asıl haram olan, küçümseyerek karşıdakine eziyet vermektir. Çünkü bu, hakir görme ve hafife almaktır.
12. Sırrı yaymak. Sırrı ifşa etmek de yasaklanmıştır. Çünkü bununla tanıdık ve dostlara eziyet edilmiş ve haklarına ihanet edilmiş olur. Sırrı yaymak hainliktir. Zarar verme niteliği taşırsa haramdır. Zarar niteliği taşımıyorsa da düşük bir ahlaktır.
13. Yalan yere söz vermek. Dil, adeta söz vermede yarışır. Sonra da nefis, genellikle o sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Böylelikle sözünde durmamış olur. Bu ise münafıklığın alametlerindendir. En uygun olanı her söz verdiğinde “inşallah” denmesidir. Ancak “inşallah” denmesinden söz vermek manası anlaşılıyorsa, mazeret olmadıkça yerine getirmek gerekir. Şayet söz verirken, içinden tutmamaya niyetli ise bu münafıklık olur. Sözünde durma gayreti içinde olup, özürleri sebebiyle yerine getiremeyenler, görünüşte münafık gibi görünseler de hakikatte münafık olmazlar.
14. Yalan konuşmak ve yalan yere yemin etmek. Yalan konuşmak günahların en büyüğü ve en çirkinidir. Konuştuklarına inanan bir dostuna yalan söylemek ihanettir. Yalan rızkı azaltır, sahibini küçük düşürür. Yalan; muhataba ya da başkasına zarar verdiği için haram kılınmıştır. Yalana izin verilen bazı durumlar vardır. Güzel bir maksada ancak yalan söyleyerek ulaşılabiliyorsa, bu durumda yalan söylemek mubahtır. Bir Müslümanın canını korumak, savaşı amacına ulaştırmak, iki kişinin arasını düzeltmek, kendisine karşı kusur işlenen birinin gönlünü kazanmak gibi hedeflere ancak yalanla ulaşılıyorsa, yani başka yolu yoksa, bu durumda yalan söylenebilir. Esasen yalan haramdır, ancak zaruret olunca izin verilir. Yalanın sonuçlarını tam olarak hesaplayabilmek doğru ya da yalan söylemenin yol açacağı neticeleri teraziyle tartmak zor olacağı için mümkün olduğunca yalandan sakınmalıdır. Kapalı ve kinayeli sözlerle yalandan kaçınılabilir. Yalan söylemeye duyulan ihtiyaç şahsın kendisiyle alakalıysa, uygun olan yalanı terk etmektir. Ancak durum başkası ile ilgili ise, yalana müsaade edilerek onun hakkının çiğnenmesine ve zarara uğratılmasına engel olunmuştur. Her yalan melekler tarafından kayıt edilir ve maksadı araştırılıp, değerlendirilir.
15. Gıybet etmek. Gıybet; duyduğu takdirde hoşlanmayacağı bir şeyi kardeşinin arkasından söylemendir. Gıybet olabilecek başlıca konular; kişinin bedeniyle, soyu ile, ahlakıyla, diniyle, dünyasıyla, elbisesiyle, vb. ilgili olabilir. Dinimizce doğru olan davranış, kişilerin karşıdakinin kusurları yerine kendi kusurlarıyla meşgul olmasıdır. Zira gıybet kul hakkına girer ve tövbe edildikten sonra gıybeti yapılan kişi affetmeden bu günah bağışlanmaz. Kişinin arkasından konuşulan sözün doğru olması onun gıybet olduğu gerçeğini değiştirmez. Söylenenler o kişide varsa gıybetini yapmış olursun, yoksa iftira etmiş olursun. Her iki durumda Allah’ın kitabında yasaklanmıştır. Üstü kapalı söylemek ve ima etmek de gıybet kapsamındadır. Gıybet yalnız dille yapılmaz. Kardeşinin arkasından işaret, ima, göz işareti, yazı, hareket, taklit gibi şeyler de gıybet sınıfına girer. Gıybet, ölü ya da diri olsun belirli ve bilinen bir şahsı kötülemektir. Sakıncalı olan gıybeti yapılan şahsın tanıtılması, işaret edilmesidir. Şaşkınlık ifadesiyle bile olsa gıybete kulak vermek de gıybettir. Gıybeti işiten, diliyle karşı çıkmadığı ya da korkuyorsa kalbiyle nefret etmediği müddetçe o günaha ortaktır. Bir insan; öfkesini gidermek, arkadaşlara uymak, kendini savunmak, yanlışını başkasının yanlışıyla örtmek, övünmek, haset ve kıskançlık, eğlenmek, alay etmek gibi gerekçelerle gıybet eder. Gıybet hastalığının ilacı da diğer hastalıklar gibi onu meydana getiren sebebin tersini yapmakla mümkündür. Dili gıybetten korumanın çareleri; Allah’ın gazabından korkmak, kendi nefsinin ayıbını görmek, kendi gıybetinin yapılmasını istemediği gibi başkasının gıybetinin yapılmasını da istememektir. Müslüman kardeşinin zahiren bir yanlışını gördüğün zaman arkasından konuşmak yerine; tenha bir yerde ona gizlice nasihat etmen gerekir. Nasihat ederken bu halinden haberdar olmandan dolayı sevinme, aksine üzüntünü belli ederek nasihat et. Dinimize göre güzel bir hedefe ulaşmak, ancak gıybetle mümkün olup başka bir yol yoksa o kişinin gıyabında yanlışını anlatmakta sakınca yoktur. Gıybete izin verilen durumlar şunlardır: zalimin zulmünden şikayetçi olmak, kötü halin düzelmesi için yardım istemek, fetva istemek, bir Müslümanı kötülükten korumak, bilinen lakabı ile tanıtmak ve açıktan günah işleyeni tanıtmak.
16. Söz taşıma, dedikodu, kovuculuk. Dedikodu sadece başkasının sözünü aleyhinde konuşulan kişiye ulaştırmak değildir. Dedikodu, açıklanması istenmeyen gizli bir şeyi açıklayıp yaymak ve ortaya çıkarmaktır. Kişiyi dedikoduya sevk eden şey ya arkasından laf edilen kişinin kötülüğünü istemek veya kendisine laf taşıdığı kişiye sevgi göstermek ya da fuzuli ve batıl konuşmalara dalarak nefsi eğlendirmektir. Laf getiren karşısında yapılması gerekenler şunlardır; onu tasdik etmemelidir, onu yaptığından men etmeli, yaptığı yanlışı nasihat ederek anlatmalıdır, ona Allah için kızmalıdır, dedikodusu yapılan kişi için kötü niyet beslememeli, dedikodunun arkası araştırılmamalıdır, kendi nefsimizde bu dedikodudan men edilmeli, duyulan dedikodu başka yerde anlatılmamalıdır. Laf taşımak; ancak gerçekten bir Müslümanın yararına ya da bir günahın önlenmesine fayda sağlayacaksa yapılabilir.
17. İkiyüzlülük. İkiyüzlü davranan kimse, birbirine düşmanlığı olan iki kişi arasında gider gelir ve her birinin hoşuna gideceği şekilde konuşur. Her bir hasma gider ve birinin söylediğini diğerine taşır. Her bir hasma gidip yardım sözü vermesi, her birinin düşmanlığını övmesi, yüzüne karşı onu övüp ayrılınca sövmesi de ikiyüzlülüktür. Eğer hasımların ikisiyle de dostsa, doğru olan susması, taraf olmak istiyorsa gerek yüzüne gerek arkasından haklı olanı desteklemesi gerekir. İstisna olarak kişi kötü bir idarecinin karşısındaysa ve övgüde bulunmazsa zarar göreceğini biliyorsa bu zaruretten dolayı Güleryüz gösterip, övgüde bulunabilir.
18. Övmek. Övmenin zararları şunlardır: öven kişi haddi aşıp yalan söyleyebilir, öven kişi bazen gösterişe girer, öven kişi bazen tam olarak bilmediği şeylerden bahseder, övülen kişi zalim ya da fasıksa bu övgüden dolayı sevinir ve kendini temize çıkarır, övgü övülen şahsı kibre sokar ve kendini beğendirir, kişi hayırla övüldüğü zaman sevinir, tembelleşir ve kendi nefsinden memnun olur. Kişinin kendini övmesi de çirkin bir davranıştır. Çünkü onda kibir ve böbürlenme vardır. Övülen kişi kibirden, kendini beğenmişlikten ve tembellikten şiddetle kaçınma gayretinde olmalıdır. Öven ya da övülen kişi bu tehlikelerden korunmuşsa o zaman övmede bir sakınca yoktur.
19. Konuşulan sözdeki gizli hataların farkında olmamak. Halk; Allah’ın zatı, sıfatları ve dinin esaslarıyla ilgili pek çok konuda sözle hataya düşmektedir. Dini konularda doğruyu söylemek, meseleyi doğru biçimde aktarmak ancak sözün ehli ilim sahiplerinin işidir.
20. Halkın yersiz soruları. İlmi olmayan bazıları, ilmi konulara dalmaktan hoşlanır. Çünkü şeytan bu gibilere, alimlerden ve fazilet sahibi kimselerden olduğu düşüncesini verir ve bu da onun hoşuna gider. Sonunda farkında olmadan kendini küfre sokacak kelimeleri konuşur. İnsanın kendine farz olan ibadetleriyle ilgili meseleleri bırakıp kendisini hiç alakadar etmeyen soruları sorması edep dışı bir davranıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder