24 Haziran 2014 Salı

ÇOCUK İSTİSMARI

“Çocuk İstismarı” dediğimde aklınıza ilk önce çocukların cinsel yönden istismarı geldi değil mi? Bu konuda haklısınız. Çünkü pedofili ve benzer hastalıklı vakalar güncel haberlerle birlikte tekrar gündemimize oturdu, uzmanlar tarafından günlerce tartışıldı, incelendi, verilen cezalar tekrar sorgulandı. Hazır bu konunun dumanı üzerindeyken nadir görülen vakaların dışında gözümüzün önünde sürekli yaşanan farklı çocuk istismarlarından örnekler vermek istedim sizlere. Hatta bizlerin desteklediği, alkışladığı istismarlar bile var aralarında. Nasıl mı? Buyurun okuyun. Hak vereceksiniz.

Bunlardan öncelikli olarak incelemek istediğim vaka, çeşitli terör guruplarının eylemlerde kullandıkları ve öne sürdükleri çocuklar. Bu çocukları çoğu zaman kalkan olarak kullanıyorlar. Malumunuz bizde hiçbir protesto ve eylem barışçıl biçimde, pasif direniş şeklinde yapılmıyor. Taşlar, Molotoflar, bilyeler ve dolayısıyla gaz fişekleri havada uçuşuyor. PKK türevlerinin ve Gezicilerin eylemlerinde bunları sıkça gözlemliyoruz. Adını hepimizin bildiği malum guruplar devreye giriyor ve eylem alanını kısa sürede kaos ortamına çeviriyorlar. Suistimale açık bu alanlarda şiddet içeren her türlü provakatif hareketi canlı canlı izliyoruz. Peki böyle güvensiz bir ortamda çocuklarımızın ne işi var? Bu çocukların eline taşı, molotofu, bilyeyi kim veriyor? Nerelere, kimler tarafından konuşlandırılıyorlar? Başlarına istenmeyen bir iş geldiğinde bu çocukların anne babalarının sorumluluğu olmayacak mı? Büyüklerin haklarını savunma konusuna çocuklarını dahil etmelerini bunun için uygun bulmuyorum. Siz çocuğunuzun geleceği için bir eylemde bulunabilirsiniz, ancak çocuğunuzu böyle kaotik, belirsizlik ve tehlikelerle dolu bir ortama sokup, onların hayatını tehlikeye atmanız ebebeyin olarak sorgulanmanızı gerektirir. Bırakın çocuğunuz çocukluğunu yaşasın, rahat bırakın onu büyük gibi davranmasını beklemeyin, onu küçük yaşında olgunlaştırmayın. Ne eğitiminden, ne oyunundan ne gülümsemesinden çalmayın. Buna hakkınız yok…

Bir de eğlence alanına göz atalım. Bizim zamanımızda da vardı meşhur küçükler. Küçücük yaşlarında daha oturmamış sesleriyle boğazlarını yırtarcasına bağırırlardı şarkı söylerken. Uyumaları gereken saatlerde gürültülü müziğin, loş ortamın neşesi olurlar, bol içkili, sigaralı ortamlarda şarkı söyleyerek insanları eğlendirirlerdi. Şimdi çoğu unutuldular, tutunamadı, görünmez oldular. Küçük dizi oyuncuları vardı. Hiç unutmam “Üvey Baba” diye bir dizi vardı. Oradaki dizideki küçük kızın inandırıcı olması açısından gerçekten dayak yediğini, itilip kakıldığını okumuştum bir dergi röportajında. Günümüzde biraz daha özen gösterilse de maalesef durum pek iç açıcı değil. Hepimizin pek sevdiği bir dizide “Osman” karakteri vardı. Dizi saatleri dikkate alırsa büyük yaştaki oyuncuların bile isyan ettiği çalışma saatlerine rağmen Osman’ı hemen hemen her sahnede gördük. Demek ki bu çocuk uzun dizi saatlerinin çocuk işçisi olarak baya ağır çalıştırıldı ve göz göre göre hala da çalıştırılıyor. Sonra fantastik bir film çektirdiler bu çocukcağıza, imza gününde yorgunluktan gözlerinin altının morarmış ve çökmüş olduğunu fark ettim. Çocuk çok zayıftı. Annesi vardı yanında, çok az yemek yediğini söyledi. Büyük gibi konuşarak insanları eğlendirmeye çalışan bu çocuğun psikolojisini ve başarısızlık durumunda yaşayacağı hayal kırıklığının boyutunu düşündüm. Bu çocuk onlardan sadece biriydi. Bu çocukların ne eğitimi, ne de psikolojisi hiçbir kanalın, yapımcının, yönetmenin zerre kadar umurunda değildi. Buradan çocuğunu meşhur ederek üzerinden para kazanmaya çalışan ailelere sesleniyorum. Yaptığınız dışarıda mendil sattırılan çocukların durumundan azıcık hallice. Büyüklerin bile kaldırmakta zorlandığı şöhret yükünü küçücük çocukların omuzlarına yüklemeyin. Bırakın çocuğunuz çocukluğunu yaşasın, onu küçük yaşında olgunlaştırmayın. Ne eğitiminden, ne oyunundan ne gülümsemesinden çalmayın. Buna hakkınız yok…

Bir diğer üzücü vakaya geçelim. Hasta ve sahipsiz çocuklarımız da var bizim. Mesela Lösemili çocuklar, Çocuk Esirgeme Kurumlarındaki çocuklar, sokak çocukları, vb. Bu çocuklar birçok şirket ve kurum için sosyal sorumluluk projesi, sömürü vesilesi oluyor. Sosyal sorumluluk projelerinde sonradan medyada yayınlanmak üzere bu çocuklarla göstermelik, samimiyetsiz fotoğraflar çekiliyor. “Onlarda var ve biz onlara işte böyle yardım ediyoruz, edeceğiz.” denilip egolar şişiriliyor, yapılan yardımlar gözümüzün içine sokuluyor. Çok mu acımasız eleştirdiğimi düşündünüz? Yanılıyorsunuz. Bu çocukların paradan daha çok ihtiyaç duyduğu iki şey var. Sevgi ve ilgi. Çalıştığım şirketle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumunu ziyaret etmiştik. Onları önce yemeğe götürmek üzere onlarla beraber otobüslere bindik. Yolculuk esnasında aşırı haşarı, yaramaz, hırçın çocuklar vardı. Bir tanesinin yüreğine dokundum. Bana onun için gelen bizleri neden alaya aldığını şu sözüyle özetledi. “Sanki tekrar gelecek misin ki?” Hepsi bu oyunu biliyordu. Kendilerini ziyarete gelip, bol bol fotoğraf çektiren, bir daha görmeyecekleri insanlar. İşte biz bu çocuklara böyle bir güvensizlik vermiştik. O çakmak gözler bunun farkındaydı. O gün bu gündür ne zaman bu çocuklarla ilgili bir reklam izlesem duygulanırım ama aklımda hep soru işareti vardır. Acaba bu çocuklarla aynı kareye girenlerden kaçı “Tekrar geleceğim.” Diyerek güvenlerini kırmıştır bu çocukların. Bu ziyaretleri gerçekleştirenlerin ve hayırseverlerin yüreğine sesleniyorum. Bu çocukların yüreğine bir kere dokunduysanız, güvenine de dokunmalısınız. Bu çocuklarda bir güven duygusu uyandırmak istiyorsanız istikrarlı olmalısınız, kendilerini terkedilmiş ve kullanılmış hissetmemeliler. Onlara kullanmayı ve terk etmeyi değil karşılıksız yardımı öğretmelisiniz. Benliğinizi ikinci plana atmalı ve onlara verdiğiniz değeri hissettirmelisiniz. Güzel bir rol model, güzel birer örnek olmalısınız. İnsan olabilmeyi öğrenmeliler sizden. Onlar hayatın zorluklarıyla zaten küçük yaşta tanıştılar. İçinde sevgi ve ilgi olmayan hiçbir maddi destek bu çocukların hayatını ve kişiliğini etkilemeyecektir. Takip etmelisiniz, vakit ayırmalısınız, gözlerinin içine bakıp, onları dinlemelisiniz, başlarını okşamalısınız. Bir defalığına değil, göstermelik değil; içten ve her zaman…

Velhasıl; kendi çıkarlarımız uğruna çocuklarımızı herhangi bir gerekçeyle kullanmaktan bir an evvel vazgeçmeliyiz. Çünkü çocuklarımız geleceğimiz, mirasımız demek. Onlar pırıl pırıl, masum, tertemizler. Bırakalım geleceğimiz de onlar gibi pırıl pırıl olsun. Her çocuğun gelişim sürecinden toplumdaki bireyler olarak hepimiz sorumluyuz. Yanlışlar karşısında ortak hareket etmeli ve ortak tavır takınmalıyız…

Hiç yorum yok: