24 Aralık 2013 Salı

ANANEMİN ÖĞRETİLERİ

Ben ananemin öğretileriyle yetiştim. kendisi ilkokul mezunuydu belki ama bircok okumuş insandan daha bilgili,görgülü ve kendisini yetiştirmiş birisiydi.evinde bir çok farklı kesimden insanı gocunmadan ağırlar,evi hiçbir gün boş kalmazdı.her yaş gurubundan,her meslek gurubundan kişinin onunla mutlaka paylaşacak bir şeyleri olurdu.bu başlığı ondan öğrendiklerimi aktarmak için,on...un anısına açtım.Bismillah...

Ananemle yapılan paylaşımlar dertleşme boyutunda olduğunda gıybet esintileri hissedilirdi.bunu hisseden ananem yumuşak ses tonuyla olaya hemen müdahale eder ve önce gıybetin zararlarını,dinimizdeki yerini güzel hikayelerle anlatır sonra "Hiç kimseyi kınamayın,kınadığınız ve yahut ayıpladığınız hiç bir olayı yaşamadan ölmezsiniz."derdi.herkesin iyiliği yönünde dua etmeyi tavsiye ederdi.iyi bir dinleyici ve terapist olan ananem bir hışımla,kinle,nefretle dolu bünyeleri kısacık bir seansla pamuğa çevirirdi...

Bu sözlü bir öğreti değil davranışla ilgili bir öğreti. ananemin evi hep misafirle dolardı.bunlardan bazıları küçük misafirlerdi.ananem o misafir ağırlama hengamesi içinde onları unutmaz, evcilik oynamaları için küçük atıştırmalıklar hazırlar, yaramazlıklarına hiç kızmaz, göz yumar ve onların da gönlünü etmeden,onları mutlu etmeden yollamazdı.bu yüzdendir ki ananem o kadar yaşlı olmasına rağmen küçük misafirler onun evine gelebilmek için can atardı.çünkü ananemin evinde kırılan dökülenin hesabı sorulmaz,başlar okşanır, damda beslenen kediler sevilirdi...

İnsan olarak bizler bazen gördüğümüz herhangi bir resim karşısında farklı düşüncelere dalarız. şeytan bizi etkiler ve vesvese verir. karşımızdaki kardeşimiz için sui-zan da bulunuruz. işte ananeme böyle sözlerle, şüphelerle gelenler olurdu. kimisi duyduğu bir dedikoduyu anlatır, kimisi de kendi şüphesini dillendirirdi. Ananem yine aynı olgun tavrı ile; kızım dinimizde bir kişiye iftira etmek çok günahtır, kul hakkıdır. Peygamber Efendimiz "şüphesiz ki zannın çoğu günahtır." buyurmuştur.biri ile ilgili nahoş bir laf işittiğinde hemen itibar etme.çünkü gözünle görmen gerekir. hele ki bu senin anlattığın gibi ahlaki bir konu ise. gözünle görsen bile gözünü ovuşturacaksın derdi atalarımız.islam hukukunda şahitlik gerektirir bu hususlar. hatta bunu dillendirenle arada bir düşmanlık var ise, bu ispatlanırsa, şahitliğin geçersiz kalabilir. böyle hassas konularda peşin hükümlü, ön yargılı olmak bir müslümana yakışmaz, derdi.

Gencin namazı, orucu, kuran öğrenmesi ve öğretmesi; kısacası Allah rızasını kazanmak için yapacağı tüm ibadetler Allah katında çok daha makbuldür. Ananem: "Kızım benim ibadetim mum gibidir, ışığı ancak kendini aydınlatır. Seninki ise florasan gibidir. Etrafını da aydınlatır. Öyle parlar ki, herkes tarafından fark edilir." derdi.

Malumunuz biz de nur diye bir kavram vardır. birinden bahsederken; ne kadar nurlu ya da ne kadar nursuz diye bahsederiz. Ananem gözümüzle baktığımız şeylerin önemini bize hep anlatırdı. Mesela kurban bayramında çocukların kesilecek koyuna bakmalarına müsaade etmez, gözlerini eliyle kapatır. sarılır, önüne geçerdi. "gözünün nuru kaçar, çocuklarınızın kötü şeylere bakmasına, izlemesine müsaade etmeyin." derdi. bunu küçükken anlamazdım. sonra anladım ki; şiddet görüntüleri, pornografik görüntüler, vb. izledikçe insana normal geliyor. masumiyet; kalpteki, yüzdeki, gözdeki nurda bu vesileyle yavaş yavaş o insanı terk ediyor. görüntüler izledikçe normalleşiyor, böylece kişi kendi özünden uzaklaşıyor. bu sebeple ister küçük olsun, ister büyük; herkesin gözünü haramdan sakınması ve Allah'ın kendisine bahşettiği nurunu koruması gerekir.

Kapı dinlemeyi alışkanlık haline getirmiş bir akrabamız vardı. Ananem; gerek kendisi defalarca denk geldiği için, gerek insanlar fark edip ananemi uyardıkları için durumun farkındaydı. ama hiç bir zaman akrabasını kimsenin önünde uyarmadı, ya da küçük düşürmedi. onu bir kenara çekip, sadece öğüt verirdi. "kızım, dinleyen kendini dinler." dedikten sonra konuya dair etkili rivayetler anlatır, dini öğütler verirdi. bu hareketi son derece ince ve nazik bir davranıştı. insanların hatasını yüzüne vurmaz, onları kimsenin yanında rencide etmezdi. söyleyeceğini suçlama ya da eleştiri şeklinde direk söylemezdi. öğüt şeklinde, güzel hikayeler anlatarak söylerdi.

Ananem çok yumuşak mizaçlı bir kadındı. hoşgörülü, anlayışlı bir yapısı vardı. Allah için herkesi sever ve herkese eşit değer verirdi. lakin ben ve annem bazen bu huyuna üzülür ve sinir olurduk. çünkü bize göre bazıları onun verdiği değerin kıymetini bilmiyor, onu üzmeye çalışmaktan, ona kötülük etmekten geri durmuyordu. bu haksızlığa tahammül edemediğimizden bu bazılarına karşı savunmaya geçer, onlara tepki gösterirdik. biz böyle yapınca ananem hemen müdahale ederdi. "yapmayın yavrum, kişi ne ederse kendine eder. doğru. bize gelen hamur demir oluyor. herkes verilen değeri taşıyamayabilir. ancak doğru olan bizim duruşumuz olmalı. karşı eğri dursa da biz doğru durmaya devam etmeliyiz." derdi. tabi o zamanlar anlamıyordum bu söylediklerini. yumuşak mizaçlı birinin bile ananeme karşı nasıl sert bir zalime dönüştüğüne hayret ediyordum. şimdi anlıyorum. sorun samimiyet sorunuymuş. testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar. yaşadıklarımız bizi canavarlaştırmamalı. bize kötülük yaptırmamalı. şimdi anlıyorum. meğer ananem saf değil, karakteri sağlam biriymiş. meğer ne kadar samimiymiş. çünkü tek amacı Allah rızasını kazanabilmekmiş.

Hiç yorum yok: