16 Ocak 2011 Pazar

PİŞMANLIK


Kadın dükkandan içeriye çekinerek girdi. Tedirginliğinin sebebi uzaktan bakılınca tam olarak anlaşılmıyordu ancak sanki daha önce silah dünyasına hiç adım atmamış gibiydi. Dükkanda kendisi dışında başka müşteri yoktu. Tezgahtarla karşılıklı anlamsız bir kaç bakışmadan sonra, önce bir şey söyleyecekmiş gibi bir hamle yaptı, sonra vazgeçip arkasını döndü. Dükkanı şöyle bir dolaşmaya başladı. Kadının silahlar konusundaki tecrübesizliği o kadar belliydi ki; dükkanı sanki üzerindeki mavi-siyah elbisesiyle uyumlu topuklu ayakkabısına uyan bir silah alacakmış gibi geziyordu. Tezgahtar dayanamadı:
"Pardon, size nasıl yardımcı olabilirim?"
Kadın dalgındı. Etrafı gezerken yalnızca boş boş bakındığı, çok derinlerde bir yerlerde olduğu uzaktan anlaşılıyordu.
Tezgahtar kadının yanına gitti. Daha yüksek bir sesle:
"Bayan, size yardımcı olabilir miyim?"
Kadın:
"Evet, elbette. Ben silah alacaktım."
Tezgahtar:
"Ruhsatınız var mı?"
Kadın:
"Taşıma ruhsatım var. Silah kullanmayı bilirim." dedi. bunları söylerken çantasından belgeleri çıkarmaya çalıştı. Elleri titriyordu. Çantadan alakasız bir kaç parça fatura ve evrak yere düştü. Tezgahtarla beraber yerden topladılar.
Tezgahtar alaycı bir tavırla:
"Eğer silah kullanırken de elleriniz böyle titrerse, hedefi tutturamayabilirsiniz" dedi.
Kadın sakin ama net bir yanıtla:
"Bu sizi ilgilendirmez" dedi.
Tezgahtar:
"Peki, nasıl bir silah istiyorsunuz? Zannediyorum koruma amaçlı. Aslında karşıdakini sadece korkutmak istiyorsanız kuru sıkı tabancalarımız var." cümlesine devam edecekken kadın konuşmasını böldü:
"Gerçekten ateş edebileceğim bir silah istiyorum. Oyuncak tabanca değil."
Tezgahtar gülümseyerek:
"Hangi silahı istiyorsunuz?" diye yineledi.
Kadın:
"Bilmiyorum. Aslında silahları pek de tanımıyorum." diyerek sonunda tezgahtara teslim oldu.
Tezgahtar kadını ilk dükkana girdiği andan itibaren izliyordu. Durumun farkındaydı ancak hamle yapmak için bu anı bekliyordu:
"Sizi fazla yormak ya da kararsız bırakmak istemem. Tam size göre iki farklı model silah çıkaracağım. İkisi de hafif. Bunlar narin, ince bileklerinizi yormayacak küçük modeller. Aynı zamanda hem modelleri çok zarif ve kılıfıyla birlikte çok şık duruyorlar."
Kadın tezgahtarın çıkardığı silahlara şöyle bir baktıktan sonra:
"Siz de, kadın silah kullanırsa hedefi vuramaz. Kadın araba kullanırsa kararsızlığı yüzünden kaza yaptırır diyenlerdensiniz galiba. Oysaki silah ne kadına ne de erkeğe yakışmıyor. Bir araştırmada okumuştum; kadınlar eğer birini vurmaları gerekirse hiç tereddüt etmeden 12'den vurabiliyormuş. Mesela eğer ailesi tehlikedeyse erkeğe göre başarı oranı çok daha yüksekmiş. Bir kadın olarak şunu biliyorum; silah kullanmak kadınların tercih ettiği bir durum değil, ancak eğer kullanmak durumunda kalırlarsa erkeklerden çok daha başarılı olurlar" dedi.
Tezgahtar durumun hassasiyetini hemen kavradı. Karşısındaki kişi bu konularda hassastı. Bu tür bir yaklaşım onu rahatsız etmişti. İltifatlara pek prim vermeyecek gibiydi. Onunla erkek müşterisiyle konuşur gibi de konuşamazdı. Şöyle bir düşündükten sonra:
"Elbette, doğrudur. Beni yanlış anladınız. Kadın ya da erkek ayrımı anlamında söylememiştim. Herkes benim için müşteridir. Ben yalnızca size yardımcı olmak için buradayım. Dilerseniz arka taraftaki atış poligonumuzda önerdiğim silahları deneyebilirsiniz?"
Kadın biraz daha yumuşadı. Tezgahtar konuşurken gözlerinin içine bakmıştı. Samimi olduğunu düşünerek, denemeye gerek görmeden aldı bir tanesini. Karşılıklı teşekkürler edildi, hayırlı işler diledi kadın ve çıktı dükkandan.
Kadın önce yolun karşısına geçti, sonra yüksek sesle: "Taksi" diye bağırdı. Taksi fark etti kadını ve tam önünde durdu. Tezgahtar yolun karşısından bakarken; kadın bir şeyler söyledi taksiciye ve uzaklaşıp, gözden kayboldular.
Taksi; şarap rengi, balkonları kahverengi boyanmış,10 katlı bir apartmanın önünde durdu. Kadın parayı ödemeden taksiden indi. Taksici arkasından bağırdı: "Bakar mısınız? Ücreti ödemediniz"
Kadın duraksadı:
"Affedersiniz, dalmışım. Buyurun." dedi.
Yüzü iyice solgunlaştı kadının, hareketleri daha da ağırlaştı. Gözleri anlamsız şekilde bir yerlere dalıyor ve orada bilinmeyen bir süre kalıyordu. Dairesinin kapısına geldiğinde de uzun süre kapının eşiğine bakakaldı, sonra uzun bir süre anahtarları aradı. Apartmanın içinde kötü bir koku vardı. Bugün tüm komşular kokudan şikayetçi olmuştu. Kapıcı o kattaki tüm daireleri tek tek çalmıştı. Özellikle kadının evinin kapısını, defalarca, defalarca. Ancak kimse açmadı. Kadın tüm gün evde yoktu.
İçeriye girdi. Önce içinden silahını aldıktan sonra, çantasını antreye bıraktı. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra, koşarak içeri ki odaya geçti. Adam yerde sırtüstü yatıyordu. Yanına oturup, elini tutarak:
"Merhaba hayatım, merhaba bir tanem. Seni kısa bir süreliğine yine yalnız bırakmak zorunda kaldım. Kusura bakma olur mu? Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi? arkadaşlarımın ya da sevgilimin yanında değildim. O aptal adamdan ayrıldım artık. Sana söyleyemedim, bu yeni bir haber. Dediğin gibi bana hiç değer vermedi. Beni hak etmiyordu da. Neden hep bana zarar veren, aşağılayan erkeklere değer veriyorum sanki? Bana “önce kendine sevgin ve saygın olmalı” dersin hep.  Şimdi ise sadece susuyorsun. Telefonda annemlerle konuştum bugün. Annem çok merak ediyor seni, ağlıyor. “Benim melek oğlum, hiç endişede bırakmazdı bizi, kesin başına bir şey geldi” diyor. Biliyorum onları neden arayamadığını ama söyleyemiyorum. Bu sondaki suçumun farkındayım. Gecenin bir yarısı evden çıkarken hasta olduğunu, bana ihtiyacın olduğunu biliyordum. Yoldayken aradığını gördüm ve meşgule düşürdüm. Telefon hala elinde, en son beni aramışsın. Her zamanki gibi diye düşündüm. Her zamanki gibi yine “Hastayım abla, gelmen gerek” diyecektin. Muhtemelen yine hastaneye götürecektim seni. Ortadan kaybolmasaydım, hayatını kurtarabilirdim. Senden, hastalığından bıkmıştım. Ne kadar aptalım. Oysa benim tek gerçek dostum sendin. Bilemezdim. Böyle olacağını bilemezdim. Sen öğretmiştin bana silah kullanmayı, tüm itirazlarıma rağmen “yanında olamadığımda seni koruyacak” dedin. Ruhsatı beraber aldık, kullanmayı sayende öğrendim. Ama bu silahı birlikte seçemedik. Birlikte yapabileceğimiz ne çok şey yarım kaldı. Seninle paylaşmadığım her şey, seni yeterince dinlememiş olmak, bu baş ağrısı beni öldürüyor. Artık seni burada saklayamam." dedi.
Silahını şık kılıfından çıkardıktan sonra başına doğrulttu. Ateşlemek istedi, silah tutukluk yaptı. Tekrar, tekrar denedi, ama olmadı. Ne baş ağrısı, ne de silah onu öldürmedi. Kardeşine sarıldı ve bir süre sonra kollarında uyuyakaldı.

Hiç yorum yok: